Ben, sana ne yaptım da çattın kaşlarını? Hiç, sordun mu, ne haller geldi başıma?
Papatyalar, bile açmadı, bu baharda.
Sensizliğin, altıncı ayında.
Hayallerimiz, papatyalar ve öykülerim yarıda kaldı.
Sorsalar, hiç hazan gördü mü ömrün?
Yüreğindeki yarayı, iyileştirerek kadar, usta aşık değildim ki...
Ömrümün çoğu sürgünlerde geçmişti oysa.Üçüncü gurbette malamat olmuştum.
Şimdi,zamanın bir yerinden öyküler yazıyorum.
Göz yaşlarını kaybetmiş, bir kentin hüznü var içimde.
Zavallı ve biraz da sevimli sokak köpeklerinin, çaresizliğini, yorgunluğunu ve açlığını anlamayan, insan sürüleri ile karşılaşıyorum.Yüreğim, acıyor anaanne.
Kırık dökük ve eski sevgililerin, isimlerinin baş harfleri ile süslü bir bank üzerinde oturuyorum.
Elimde, her zaman gibi yasaklı zamanlardan kalma bir kitap.
Rıfat Ilgaz'ın " Karartma Geceleri "ni okuyorum.
Vatan ve hürriyet sevdalısı devrimci bir öğretmenin, sürgün hikayesi var sol yanımda ve biraz da sensizlik...
Bir meçhul gemi kalkmakyacak, bu limandan.Şiirler, suskun, aşk dudağa kondurulan sahte bir öpücükten ibaret, çocuklar telefonlara hapis olmuş, anne ve babalar, birbirine yabancı iki muhbir, dostluklar içki masasında meze...
Burası, bir sürgün kasabası, bir eskicinin bile satın almayacağı sahte göz yaşları,ahh anne ahh...
Bizim talihimiz, Abdal Neşet Ertaş kalma, bir avuç sevda.
O sevda da, sadece rüyalarda.
Murat İleri