Yorgun yüreğim, aşka hasret sürgünlerde şimdi. Hangi şiir, hangi Türkü, hangi aptal mazeret söndürür içimdeki ayrılık acısını.

O nasıl bir vedaydı öyle?... Taş olsa çatlardı, martılar bile sus pus olurdu deniz kıyısına sıfır yalnızlıklarında.

Hani,yağmurlu ve soğuk bir havada, başı boş bir sokakta rast geldiğimiz ve senin sahiplendiğin kedi bile, gözlerini kaçırmıştı o vefasız sözlerinden.

Ne çok sevmiştim seni  oysa.Çekip gitmesin diye mutluluk, hani biraz daha kalsın diye içimdeki çocukluktan kalma sevinçlerim, her türlü adli vakaya da rest çekmiştim.
Kollarımdaki kelepçe izlerinden de, hiçbir iz  kalmamıştı.

Ama yine de, olay yeri ekipleri karınca misali çalışıyordu.
Ve bir gece önce,sıradan bir vatandaşın evininin kurşunlanmasındaki mevzuyu bana yıkmaya çalışıyorlardı.

Oysa, sıradan hiçbir insan ile vukuatım da olmamıştı.
Her neyse... Konumuz da, bu değil zaten.

Sen de beni kaybettin. Asıl, mesele de bu. Sen,bana çok geç kaldın. Belki,ben sana erken.
Artık, sevgin de, sevdan da gökleri de inletse, sesini duymaz koma halindeki yüreğim.
Belki de, benim yüreğim sana çok ağır geldi, sen bana kelebek misali hafiflikte.

Bilirim ki, Hz. Adem'den bu yana, başa gelen çekiliyor.
Ama, yine de, kaybetmekten korkacağı kazanmaya tenezzül etmez insanoğlu.
Alnımda bir yazı var, belki de mahşer günü silinir göz yaşlarımla...
Sen beni kaybettin...!

Murat İleri