Yaşamın, akışı içerisinde bazen kimi yalanlara  inanmak istersin. İşte bu, bir  anlamda kendi kendini kandırma çabasıdır.

Yüzleşmekten kaçarsın korkularından,acılarından, aşktan, ilgiden,sevgiden...
Çünkü, cesaretini kaybetmiş kişilerin, en belirgin özelliklerinden birisi de, Kaçmalarıdır.
Kaçmak, bir korkağın en iyi eylemidir.

Ama yine de, aşk ve sevgi demişken;insan niye korkar ve niye kaçar ki sevgiden,yada aşktan?...
Cevap olarak, şunu demek de mümkündür.
Kim bilir, belki de yeniden canı yanacağı içindir.
Belki de, çıkmaz sokaklarda bir başına kaldığı içindir.Belki de, tarifi imkansız sızıların içinde esir olduğu içindir.

Böyle birisi de, korkaklardan sayılır mı?.... 

Yeniden aynı yollarda yürüme cesareti olmayacağı için ona da, Korkaklık sıfatını yakıştırabiliriz.

Yaşadığım bu yozlaşmış çağda derin bir sevdanın, izlerini taşıyanları da gördüm.
Aşkı ve sevdayı, cinsel ihtiras zannedenleri de...

Menekşelerin ve papatyaların, bile baharın daha bitmeden sevdası, adeta terk edercesine, güz mevsimine kaçtığı zamandayız.
Bülbül, gül dalına konmaktan korkuyor.
Yüreği kanayacağı için veya ,ayrılık korkusundan da değil...
Bu çağın, bu zamanın iki yüzlü oluşundan, insanı harcayan ve doyumsuz hallerinden kaçıyor.

Korkma, ey deli gönlüm,
Bu asırda, sevdana düşen nedir ki?...
Solgun menekşeler sarmış dört bir yanını,
Göz yaşlarını silenin bile yok.
Kaçsan, ayağında prangalar izin vermez,
Korksan, sana yakışmaz. Yüreğin zaten bin yıldır kavgada.
Uslan, ama kaçma, sakın korkma yüreğim...

Murat İleri