Aslında unuttum deyip de, kendimizi kandırdığımız bir çok acı gerçeğe yuva değil mi yüreğimiz?
Herkesin bir hayat aynası vardır. İşte orada, sadece onunla yüzleşirsiniz.
Onunla dertleşirsiniz, onunla cebelleşirsiniz hatta ona söversiniz ve sayarsınız.
Göz yaşlarınızı görmesin diye bulutlar, belki hüzünlenir diye martılar hayat aynasına bakıp, gizli gizli ağlarsınız.
Bir de, yüreğinizin hasret kaldığı ama her ne hikmetse herkesten gizlediğiniz gönül yaranız vardır.
Şiirlere, türkülere, bozlaklara, kavgalara sığdırmaya çalıştırdığınız, ama sel dağı olup da, sizi boğan, beyninizi zonklatan, zaman zaman bir dal sigaraya yada bir kadeh rakıya gömdüğünüz o hazin sevdanız...Ondan bahsediyorum.
Şimdi, hayat aynasına bakıyorum da...Ben uzunca bir zaman önce kapattım, gönül kapılarımı aşka ve sevdaya.
Aşka tutsak olduğum yıllardı.Sevdanın çıkmaz bir sokağında bulmuştum kendimi.Peşimdeydi haramiler ve uçurtması tellere takılan esmer çocuklar.
Kaçabilecek hiçbir yerim kalmadığını anladığımda, hayat aynası ile yüzleştim.
Kendi gerçeğim ile yüzleşmemek adına, en azından mor kelebek biraz daha yaşasın diye, aynanın kendisi olmaya karar verdim.
Mor kelebek elbette, yaşadı.Papatlara, menekşelere,lalelere ve sümbüllere yar oldu, yaren oldu.Ben, ömrümü feda ettim, mor kelebek biraz daha yaşasın diye, o da gitti aynalarda kayboldu.
Murat İleri