Hayat bir okul ise, kimi insanlar ve bazen de kimi olaylar en iyi öğretmen oluyorlar.
Çoğu zaman, ders aldığımızı düşünsek de, aynı yerden iki kez yara aldığımız da oluyor.
Üstelik, yüreğimizdeki diğer yara henüz iyileşmeden.
İsteğimiz nedir ki?
Bir tutam sevgi, gönül kararı bir miktar da sevgi ve anlayış değil midir?
Sözüm ona,Anadolu kadını, inançları ve gelenekleri gereği, fedakar ve o kadar da itaatkardır.
İsteği, Temmuz ayının ortasında Ağrı dağından bir avuç kar olmasa da, birazcık Sevgi ve çokça sahiplenmektir.
Hikayenin bu yerindeki Kahramanımız Mualla'dır.
Daha doyamadan, anne sevgisine ve baba ilgisine genc yaşta evlendirilir Mualla.Üstelik, bırakın aşık olmayı, sevmediği bir adamla.Görücü usulü bir evlilik olur bu.
Oldu, bittiye getirilen bir düğün sonrası, ardından sırf boşanma olmasın diye peş peşe bir kaç çocuk...
Sonrası malumdur artık.
Mutsuz, huzursuz ve kavgalı gürültülü bir evlilik hayatı.
Mualla'nın yıkılan umutları, bir nefeste kaybolan hayalleri ve geçip giden güzelliği.
Geçen yıllara inat, eşi Asım her zaman gibi hovardalığı ve boşvermişliği ile aynı Asım'dır.
Ah Muallaa...Ah...
Sen değil miydin, gülüşünde güler açan,
Bir sabah ezanı ile uyanıp, Rabb'inden sevgi dileyen.
Meğer, sevemezmiş, yüreğinde aşk olmayan,
Belki birgün, sevda ile usulca öperim tertemiz alnından,
Şimdi Özlem bana, Kırık dökük Sevda rüzgarı sana...
Murat İleri...