Kırmızı gonca güller açtır isterdim yüreğimde, zamanın hatta aşkın ötesinde.
Yüz yıllar boyunca, sesine hasret kalmış bir yalnızlıktan, yakarmıştım sana.
Duyamazdım sessiz çığlığımı, hücremde, karanlıklar içindeydim.
Ankara ayazının soğuğu, sızlatırken, yüreğimdeki kelebeğin kırık kanadını, yine de Nazım Hikmet'in "Tahir ile Zühre Meselesi" adlı şiiri, onarırdı umutlarımı.
Seversin dünyayı doludizgin,
ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak,
Yani sen elmayı seviyorsun diye,
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Gök mavisinden,Deniz mavisinden bana şiirler yolla isterdim, sabahın beşinde sayımlar alınırken...
Kaç zamandır, gözlerim kan çanağı, yorgunum ve uykusuzum.
Tuhaf bir kabusun tam ortasında, yine sana sığınıyorum anne...
Ahh anne,ahh!...Kendi yolumu çizmeye çalışırken, bu sevda rüzgarının beni nereye sürüklediğini bilmiyorum.
Sevinçler, çoktan terk etmiş uçurtmaları...
Özür dilemek değil, beni af et diye diyebilmekmiş önemli olan.
Ahh anne ahh ...Bu hüzün bize, Son Abdal Neşet Ertaş'dan
Murat İleri