Tadımız, tuzumuz kalmadı.Öyle bir zaman ki, gönlümüzde ne varsa harcadık.
Sonra, vefasızlıktan, iki yüzlülükten, en çok da ahdı vefadan yakındık.
Her birimiz, ayrı bir nankör olduk.
Zaten, esasında da, insan aldanan bir varlık değil miydi?
Unutuldu iyiliklerimiz, hiçe sayıldı sevda uğruna çektiklerimiz ve sol yanımıza kaldı, kırık dökük düşlerimiz.
Bir garip zaman işte.
Evlat, babaya küs, kardeş kardeşe düşman, seven sevdiğine kırgın...
Herşeye sahip olduğunu zannedenlerin yanılgısı, diye acı bir gerçeklik var.
Herşeye,sahip olanlar aslında hiçbir şeye sahip olmamıştır.
Bir otomobil,bir daire ve bir makam ile çok şeye sahip olacağını zanneden insan öylesine yanıldı ki, bu yüzden sol yanını bomboş bıraktı.
Farkında bile olmadı, kayıp giden zamanın, onun hayatından pek güzelliği çaldığının.
Zaman, hayatın içindeki en büyük hırsız değil midir?Bir garip zaman,işte bu ahir zaman.
Seni senden alan, bir kuş gibi öttüren.
O yüzden sevgiye, aşka, hüzüne, şiire, öyküye, sinemaya vs. çok uzak kaldı benliğimiz.
Bu zaman ve koşullar, bizleri madde bağımlısı bir toplum haline getirmedi mi?
İnancının gereğini yaşamak yerine, o inancın değerlerine saldırmayı kendisine marifet edinmiş insanlarla çevrili etrafımız.
Oysa, inanç ile beslenmeyen her ruh, zamanın arbedesinde, kayıp olmaya da mahkûm olmuştur.
Bir garip zaman işte...
Hacı Bektaşi Veli'nin dergâhına gidip, edep ve ilim almak yerine, bir çuval buğday alıp, dünya nimetlerine kandığımız bir zamandayız.
Murat İleri