Geçmişe dair, sana ait ne kadar fotoğraf varsa yırtıp atmıştım.

Hediye olarak, almış olduğun kitapları, kader mahkumları okusun diye, cezaevlerine göndermiştim.
Senin geçtiğin, sokaklar bana yasaktı artık.
Oysa, birlikte nice yağmurlarda ıslanmıştık, bu kömür kokan şehirde.

Şimdi, seni unutmanın, tarifi imkansız yollarını arıyordum.
Bir masum türkümüz vardı, aşka ve umuda dair.
Pembe panjurlu ve geniş bahçeli bir ev hayalim olmasa da,belki bir gecekondu da seninle huzuru ve mutluluğu paylaşma ihtimalimizi düşünüyordum.

Bu sisli ve yağmurlu kent, çok vefasızdı bize karşı.
Bunca acı, göz yaşı ve kederden sonra, payımıza düşen bir damla mutluluk olmalıydı.

Ama şimdi, seni yüreğinden söküp atmanın yollarını arayan bir adamdım.
Yüreğimdeki hasreti bastırmanın en kolay yolu, şiirlerin ve öykülerin gölgesinde, sensizliğe giden gemilerde bilinmezliğe yol almaktı.

Hayatın iki acı önemli gerçeği vardı.Bir ayrılık, bir de ölüm.
Her ikisinde de, seni yitirmenin garip bir hüznü vardı.
Ölmek, bir daha olmamak değildi elbette.Ama ayrılık, yaşarken ölmenin diğer adıydı.

Bir ayrılık,bir de ölüm...
Her ikisinin de ihtimalinde seni unutmanın faili meçhul yollarını aramak gerekiyordu.

Murat İleri