Bu yazıya başlamadan önce uzun uzun düşündüm… Sevgili Osman SAV’ın: “ yazıyı başlık okutur” teoremi doğrudur, bir teori de rahmetli Haru...

Bu yazıya başlamadan önce uzun uzun düşündüm… Sevgili Osman SAV’ın: “ yazıyı başlık okutur” teoremi doğrudur, bir teori de rahmetli Harun Ersoy’dan ,o da derdi ki yazının okunmasını istiyorsan dedikodu yazacaksın, doğrudur ama gerçekte böyle bir yaklaşım okur açısından iyi bir özellik sayılmaz. Eğer okur başlığa bakarak yazıya ilgi gösteriyorsa yazarların alması gereken çok yol var demektir, eğer yazı yazan fikir işçileri yazdıklarından daha çok attığı başlık prim yapıyorsa böyle toplumlarda derdini anlatmak daha çok ustalık ister, ulusal bazda yazı yazan ustalar da bu yöntemi kullanıyorlar ve  hepsi yazılarında  dikkat çekecek malzeme kullanıyorlar, ne yapalım toplumun yapısı bu, bizde bu yöntemi deneyceğiz.

Şimdi burada Belediye Başkanının akıl almaz bir şekilde her gün tavan yapan egosunu yazacak ve ona göre bir başlık atacak olsam yazı sıradanlaşır ve okunmaz.

Sağ-Sol Ayrımı yapmadan söylüyorum: Siyasette oynanan ayak oyunlarını yazacak olsam ve okur bunu fark ederse hiç okumaz, çünkü ondan da bıktı.

Kentin trafiğini rahatlatacak tasarım projelerini bu sayfalara taşısam, işin içinde şov,dedikodu  yoktur hiç dikkat çekmez.

Kamu kuruluşları ki -buna TTK da dahil- nasıl kurtulur? diye başlık atsam okur gereksiz bir şekilde kafa yorduğumu düşünür yine okumaz.

Sırf yazım okunsun diye birilerine:” Zürriyetsiz,”Çapulcu” ,”Sürtük” gibi yakıştırmalar yapmam ağır kaçar.

Bu gibi durumlarda derdini anlatmak için en kestirme yol yaşanmış olaylar ve düşündüren-eğlendiren fıkralardır.

Bir seçim  gezisinde içinde siyasetçilerin bulunduğu araç kaza yapar ve takla atmadan yan yatar, öyle ki camları dahi kırılmaz, kazayı haber alanlar hızla olay yerine ulaşırlar ve bakarlar ki çok önemli bir kaza değil, bu araçta hasar bile yok ama aracın içindeki siyasetçiler kayıp, kaza yerinde olayı görenlere sorduklarında yaşlı bir adam siyasetçilerin öldüğünü ve gömüldüğünü söyler herkes şaşkınlıkla bu kazada ölen yada yaralanan olmaz nasıl odluda bu adamlar öldü? Dediklerinde yaşlı adam “Onlarda ölmediklerini söylediler ama bilirsiniz işte siyasetçilerin yalanı bitmez, onları umursamadık bile.

Çok eskilerden bir anekdot:

Mecliste yoklama yapılmaktadır, sıra Cihat Baban’ a gelince yanlışlıkla Baban Soyadını sunucu “Yaban” diye okur, Cihat Baban yerinden yavaşça kalkar ve “Babandır” der.

Kürsüye gelen milletvekili konuşma yapar ancak yaptığı konuşma pek ilgi görmez, oysa çok önemli ve hayati bir konudur, vekil bu ilgisizlikten dolayı sinirlenir ve: “Bu meclisin yarısı eşektir” der. Başta meclis başkanı ve milletvekilleri tepki gösterir, lafını geri almasını ve meclisten özür dilemesini isterler, vekil baskılara dayanamaz ve tekrar kürsüye gelir, evet lafımı geri alıyorum:” bu meclisin yarısı eşek değil” der.

Bu anlatacağım konuyu Rahmetli Zeki Müren’e mal edenler var, başkalarına yakıştıranlar var ama ben Zeki Müren diyeceğim. Bir toplantıda çayla beraber lezzetli kurabiyeler de ikram edilmiştir ve bu sanat güneşinin çok hoşuna gider ve aşçıyı çağırır sorar: “elinize sağlık çok lezzetli bu kurabiyeler ne koydunuz” der, ustada:” sana koydum” der, Sanat güneşimiz hem hazır cevaptı ve hem çok zeki idi, hiç beklemeden ustaya döner ve: Diğer ustalara söyleyeyim de onlarda sana koysunlar.

Şimdi bu anlattıklarım anekdotlar en az 40-50 hatta 100 yıl önceki olaylardır, dönelim günümüze, bu adamların seviyesinde bir birey olmamız için acaba kaç fırın ekmek yememiz gerekecek?

  Yazan: Mehmet Çelik