Anayasamızın 10. maddesine göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.(…)”.

Her şey kâğıt üzerinde yazıldığı kadar güzel durmayabilir. Bu her alanda böyledir. Hiç kimsenin yukarıdaki Anayasa metnine itirazı da olamaz, alternatifi de olamaz çünkü yazılan oldukça doğru bir terimdir ve kâğıt üzerinde güzel duruyor, peki uygulamada böyle mi duruyor? Hayır gerçekçi olmak lazım sadece bir alanda değil ki yaşamın birçok alanında hiçbir şey kâğıt üzerinde yazıldığı kadar mükemmel uygulanmıyor.

Empati yapalım: Doğu veya Güneydoğuda yaşayan bir vatandaşsınız ve hiç Türkçe bilmiyorsunuz, nasıl olduysa bir suçtan yargılanacaksınız ve hâkim karşısına çıktınız, hadi diyelim baro size bir de avukat verdi, avukatınız hem Türkçe hem de Kürtçe-Arapça- gibi bütün dilleri biliyor olsun, peki sizin derdinizi tam olarak anlatabilecek mi? Hiç sanmıyorum. Dönelim işin başka yönüne: “Benim ana dilim olmadığı için mağdur oluyorum sırf bu yüzden ana dilimde yaşamak istiyorum” gibi masum bir isteğe kimse hayır diyemez derse insan olamaz. Ancaaak; Sırf bu gerekçenin arkasına sığınarak ve uluslararası kamuoyunda mağdur rolleri oynayarak gizli gündemini ustaca saklayarak ve demokrasi araçlarını ustaca kullanarak seçimle iş başına gelip ülke kaynaklarını da kullanarak içinizde beslediğiniz gizli gündeminize kaynak aktarırken ve gizli gizli güçlenirken, o masum Kürt kardeşlerimize de: “Bugün bize destek verin size ana dilinizde yaşadığınız bir devlet kuracağız.” Bahanesiyle kurulan bölücü örgütlerin, ülke kaynaklarıyla beslenen, silahlanıp ve ülke insanlarını gözünü kırpmadan öldüren bir kirli tezgâhını nasıl açıklayacaksınız?

Herkesin anayasanın eşitlik ilkesine ihtiyacı var, mevki ve makamı ne olursa olsun ama bu eşitliği sağlayacak olan Şefkatli Devlet Babadır. Hiçbir sorun baskıyla ve zulümle çözülemez dünyada örneği de yoktur, çözüm asık suratlı devlet yerine herkesi bağrına basan bir şefkat ve vatanseverlik bilincidir, bunun yolu da asgari müşterekte buluşmaktır. Nedir bu asgari müşterek? Şudur: Birlikte yaşama bilinci ve   ortak çıkarların korunduğu çözüm araçlarıdır, ne Türk Bayrağının, Türk Büyüklerinin, İstiklal Marşı’nın sahibi belli bir kesimdir, ne de bu cumhuriyetin asıl sahibi belli bir kesimdir, herkes her ortak değerden aynı derecede haz duyacak bir çözüm sürecidir. Ki bunun yolu da karşılıklı fedakarlıklardır. “Kürt Sorunu Yoktur” demekle sorun bitmediği gibi, Kürt sorunu vardır demek de çözüme katkı sağlamıyor, herkes başını iki elinin arasına alıp sağlıklı düşünmesi gerekir aksi halde başkalarının bulduğu çözümler her iki tarafında canını yakar, elin oğlunun çok da umurunda olmazsınız. Bu sadece Kürt Kardeşlerimiz için değil Cumhuriyetin asıl sahipleri olan diğer etnik grupların da içinde olacağı bir çözüm sürecidir, fakat bu yöntemin yumuşak karnı da tam olarak budur: Din Birliği değil, Dil Birliğinde bir çözüm üretmek gerekir, ortak çıkarlar örtüşmeyince bazı grupların dış güçlerinde katkısıyla Bayrak ve toprak ütopyaları hayallerini süslemeye yöneliyor ki bu da kanserli hücreler gibi her gün biraz daha ilerleme gösteriyor.

Daha önce birkaç kez yazdım yine yazıyorum: Bu ülkenin jeoploitik ve fiziki yapısı, yeraltı ve yerüstü zenginliğiyle tüm emperyalistlerin yıllardır ağzını sulandırıyor, eğer birlik ve beraberliğimizi biz sağlayamazsak egemen güçler kendi çözümlerini dayatarak bu ülkenin asli unsurlarının tamamının canını yakmak için sinsice beklemektedirler. Nokta…