Kutupların dışında dünyanın her yerinde yaşarlar, küçük ama uzun kuyruk sallayangillerden olup sadece incir mevsiminde çok güzel ötüşleriyle anılırlar.
İncir kuşlarıyla ilgili Ayşe Kulin’in Boşnakların dramatik hikayelerini anlatan önemli bir romanının yanında birçok filmlere de konu olmuşlardır.
İncir kuşları incirlerin olgunlaştığı mevsimde cilveleşmek ve çiftleşmek, dişilerin dikkatini çekmek amacıyla oldukça güzel ötmeye başlarlar…
Benim anlatacağım konu daha dramatik ve daha sevimsiz bir konu olup Cumhuriyet Gazetesinin ekinden alıntı yapılmıştır, oldukça acıklı bir sahne olduğu için sizinle paylaşmak istedim.
Doğa sevdalısı bir gezgin asıl amacı doğrultusunda Anadolu’yu gezmektedir, gezdiği yerlerde hayvan ve bitkilerin habitatlarını incelemekte, fotoğraflarını çekmektedir, yine bir gün doğada gezerken yolu bir köye düşer, yorgun olduğundan köy kahvesine uğrayıp biraz dinlenmek, biraz da burada yaşayanlardan yakın çevreleri ile ilgili bilgi almak için orada bulunanlarla sohbet etmek ister, ancak kafeste bir kuş vardır durmadan ötmektedir, her ne kadar kuşlar hakkında biraz olsun bilgi sahibi olsa da bu çok güzel öten kuş dikkatini çeker, incir kuşuna ve onun ötüşüne benzer ama mevsim incir mevsimi değil.
Sohbet etmeye başlar ama aklı-fikri kafesteki kuştadır, kahvede bulunanlar başka sohbet etseler de gezgin dayanamaz ve kahveciye kafesteki kuşu sorar, kahveci: “Ha o mu? Onun adı incir kuşudur, biz onları incir mevsiminde ötmeye başladıklarında yakalarız, gözlerini kızgın şişle oyarız, kafese koyarız, garibim incir kuşları kendilerini incir mevsiminde sandıklarından öter dururlar…!”
Doğa sevdalısı gezgin çayını içemeden sessizce kahveden çıkar ve gider…