Mutsuzluğun ve tükenmişliğin iklimindeyiz.

Mevsim hazan, insan doyumsuz ve çaresiz.

Zaman şuçlu değil,esasında,haklı olan da, mekan...
( Yani, Gökyüzü ve yeryüzüne dair her ne varsa...) 

insan ve doğa çatışması, her geçen gün, biraz daha kızışıyor. 

Aşk yorgun, şiirler suskun, sevda yaralı ve gönül kırgın. 

Oysa, ben kıl çadırların bağrında, içinde ninnilerin, ağıtların, Türkülerin ve bozakların olduğu Abdal geleneğinde büyümüştüm. 
Ceylanların pınarlara indiği dere boyları olmasa da, beyaz yeleli atların su içtiği ,  nehir boylarında hayata tutunmuştum. 

Nazlı gelini andıran, sazların edasında, Türkülere yoldaş olmuştum. 

Geceyi aydınlatan, kor ateşlerin ışığında, baba erenlerden, abdal dedelerimizden nice  nasihatlar dinlemiştim. 

Şimdi, Gökyüzü maviye küskün, dere boyları da Ceylanlara.
Beyaz yeleli, o güzeller güzeli atlar, şiirlerin efendilerini sırtlayıp, alıp getirdiler o meçhul diyarlara. 

Dünya, o eski dünya değil artık. Aşk sahipsiz, Sevgi Şaibeli, Ekmek Tatsız, Su bulanık, Kitaplar dilsiz ve İnsan yapayalnız. 

Murat iİeri

I M G 20240606 W A0037