Adına insan denilen varlık.Hatta varlığın ötesinde, çok bilinmeyenli bir denklem.
Et, kemik ve kan dışında, içinde kin, nefret, kaygı, özlem, sevgi, sadakat, kibir vs... vs taşıyan tek canlıdır insan.Yani senden söz ediyorum.
Sevgi ve sadakattan söz etmişken, küçük bir parantez açalım bu konuya.
Diyelim ki;bir kediyi, bir köpeği, tavşanı, ineği, kazı yada ördeği sevdiğiniz de, sadâkatı, itaati ve gerçek sevgiyi ve vefayı onda, hissedebiliyorsunuz.
Ama insanoğlu öyle mi?...Değil, elbette...
Hani ne yaparsan yap, sonuçta insan oğludur ya,kırk yıl sırtında taşırsın da, birgün için kenara bırakırsın, senden daha kötüsü yoktur.
Ancak, yaratılış gereği de, insan oğlu zaten nankör değil midir?
Hz.Adem, Hz.Havva'ya olan aşkından mıdır, yoksa yasağa olan isyanından mıdır bilinmez ama, o malum elmayı yediği için,benim de içinde olduğum bu sürgün diyarına gönderilmişti.
Başı dumanlı bir dağda, masmavi bulutların, yemyeşil bitki örtüsüne sevdalandığı bir diyardaydık.
Adem'in iki tane oğlu vardı.Birisi Habil, diğeri de kabildi.Habil'in koyunları vardı.Dilsiz bir çobandı. Ona şiirlerimi okurdum.Sadece dinlerdi.Öyle ki, beni deli zannederdi.
Bir de, kabil vardı. O da, bağ bahçe işleri uğraşırdı.
Bilmezdim, yarası neresindeydi?Bu denli öfkesi niyeydi?Boy boy ekinleri vardı...
Habil birgün koyun sürüsünden, ilk doğan kuzusunu Alemlerin Rabbine kurban eyledi.
Kabil'de adak adadı ama Yüce Yaratan kabul etmedi.
Kabil, O akşam karar verdi ve kardeşi Habil"i kıskançlığı uğruna, öldürdü.
İnsanlık adına yeryüzünde ilk cinayet de böylece işlenmiş oldu.
Ve şiirlerime ilk göz yaşı da, düşmüş oldu.
Murat İleri