Siyasetin sahnesi çoğu zaman tiyatro sahnesinden farksızdır.
Oyuncular aynı, roller değişken. Zonguldak’ta yaşanan süreç ise tam bir perde perde açılan siyasi gösteriydi. Seyircisi bol, replikleri ezberden, kulisleri kalabalık…
AK Parti Genel Merkezi Zonguldak adayını belirleyecek. Herkesin gözü Ankara'da, ama gönlü Zonguldak’ta. Derken sahneye Ahmet Çolakoğlu çıkıyor: “Genel Merkez Sayın Alan’ı aday gösterdi. Biz de destek veriyoruz.” Bu cümleyle birlikte Özcan Ulupınar için sahne kapanıyor. Zonguldak’ta artık herkes biliyor ki kaptan köşkünde Ahmet Bey var. Dümende o, pusula onun elinde.
Seçim atmosferi, tahmin edileceği üzere, tansiyonla birlikte geliyor. Ancak sandık kapanıyor, sahne ışıkları biraz sönüyor. Ve Çolakoğlu, kameralar karşısında bu kez farklı bir replikle karşımızda:
“Evet, kırgınlıklar olmuştur. Hatalar benimdir. Noksanlıklar da... Hepsini üzerime alıyorum.”
Bu cümleyle bir ağırlık alınır mı bilinmez ama siyasi hafıza öyle kolay silinmiyor. Kırılanlar, kırgınlar, adayı bekleyenler, aday gösterilmeyenler; hepsi bu cümleyle teselli bulamadı. Zira seçimler biter, ama hatıralar kolay bitmez.
Derken kış gelir. Soğuk hava, meclis sıralarına kadar ulaşır. Gündem: Hazine ve Maliye Bakanlığı’na 200 milyar liralık ek borçlanma yetkisi. Kim imzaladı? Yine tanıdık bir isim: Ahmet Çolakoğlu.
CHP sıralarından yükselen sesler yankılanır:
“Tarih yazdın Ahmet!”,
“200 milyarı imzaladığın kalemi sakla, parayı senden alacağız.”
Bir kalem, 200 milyar… Az biraz ağır bir mizah, çokça siyasal sitem.
Özgür Özel son noktayı koyar:
“İmza kiminse, para ondan alınır.”
Bundan sonrası Ahmet Bey’in siyasi hafızasında nereye kaydolur bilinmez. Ancak Zonguldak halkı süreci dikkatle izledi. Bu şehirde her sokak biraz kulistir, her çay ocağı biraz yorum merkezidir.
Siyaset uzun bir yolculuktur. Kaptan köşkü de risklidir. Manzara güzeldir ama fırtına yaklaştığında ilk orası sarsılır. Ahmet Bey’in "bütün hatalar benimdir" diyerek üstlendiği yük, artık yalnızca sözde kalmamalı. Çünkü her siyasi açıklama bir dosya gibi hafızada bekler. Zamanı geldiğinde, sayfa sayfa açılır.
Velhasıl, Zonguldak’ta siyaset henüz bitmedi. Seçim sonuçları sandığa girdi ama sorular hâlâ havada:
Kaptan köşkünde gerçekten kim vardı?
Ve asıl soru: Kim kalacak?
Ahmet Bey, geçmiş dönemde AK Parti için bir "dizayn etme" düşüncesini hep zihninde taşıdı. İlçe başkanlıklarından itibaren süreci yakından izledi, fırsat buldukça dahil oldu. Kimi zaman yön verdi, kimi zaman beklemede kaldı. Ama o, siyaseti adeta bir aile şirketi gibi görme fikrinden hiç vazgeçmedi. Yönetmek, yön vermek ve yönlendirmek… Tüm bu kavramlar, Ahmet Bey’in siyasi ajandasında kırmızı kalemle yazılıydı.
Fakat kaderin ince ayarları, her zaman beklentilerle örtüşmez. Tam da o günlerde gökten bir taş değil, adeta bir göktaşı düşer: Necdet Tıskaoğlu.
Ahmet Bey’in yürüdüğü yola bir anda iniş yapan bu isim, vekillik planlarının ortasında belirir. Sessiz ve derinden gelen bu "engel", önce ayağa takılır, sonra hesaba katılır.
Tecrübeyle manevra yapan Ahmet Bey, siyasi reflekslerini kullanarak Necdet Bey’i sıralamada geriye çeker. Oysa Necdet Bey’in niyeti belliydi: Bölge kazansın, insanlar iş bulsun, Zonguldak büyüsün. Masum, hatta biraz romantik bir yaklaşımla yola çıkmıştı. Ama siyasette niyetin değil, hamlenin karşılığı olur.
Necdet Bey, üzerine gelen bu ani hamlelere hazırlıksız yakalandı belki ama boş da değildi.
Yüzünde, “bu soruyu sınavda beklemiyordum ama cevabı biliyorum” ifadesi vardı.
Çünkü o da biliyordu:
Bu şehirde siyaset, ezber bozanlarla değil, ezberi en iyi okuyanlarla kazanılır.
Bugün geldiğimiz noktada, Zonguldak’ta siyaset sadece sandıkla ölçülmüyor.
Kulislerde konuşulanlar, sessizce yazılanlar, basına yansımayan toplantılar...
Her biri siyasi tarihçemizin dipnotlarını oluşturuyor.
Ahmet Bey’in "partiyi aile gibi yönetme" arzusu, belki içten bir düşünceydi.
Ama unutulmamalıdır:
Ailede sevgiyle yürür iş, partide dengeyle.
Biri bozuldu mu, diğerini de beraberinde götürür.
Sonuç mu?
Zonguldak’ta siyaset hâlâ sıcak.
Kaptan köşkünde hâlâ birileri var ama direksiyonu kimin tuttuğu hâlâ muamma.
Ve öyle görünüyor ki…
Bu gemi daha çok fırtına görecek.