Lise seviyesindeki tanıdıklarınıza;

-1 yıl kaç haftadır?

-1 saat kaç saniyedir?

-Bir sayının 0,5 ile çarpılması kaça bölünmesidir?

-Pi sayısı kaçtır?

-Düşünce nedir?

-Etik nedir?

Şeklindeki basit soruları yöneltiniz. Yüzde 90’ına doğru yanıt alamadığınızı göreceksiniz.

Türkiye’nin eğitim örgüsü 1945 yılından beri aşama aşama zayıflatılıp yok edilmiştir. Tüm okul basamaklarında sınıfta kalmak, zayıf not almak imkânsız hale getirilmiştir.

32 yıl MEB bünyesinde çalıştım. 3,5 yıldır da özel girişimciye ait bir lisede çalışıyorum. 15 yıllık öğrencilik dönemimi de hesaba katarsam 50 yıldır okul ortamındayım.

Son 25 yılda sendika ağaları, siyasetçiler, medya baronları, oligarşi, mafya, ABD el ele vererek eğitimi tamamen yok ettiler.

Özel TV’ler yayınladıkları film ve dizilerde sürekli olarak lümpenliği, mafyalaşmayı, kısa yoldan köşeyi dönmeyi, aşırı tüketim yapmayı, tembelliği, cahilliği, magandalığı övüyor.

Siyasetçiler diplomasızları, sahte diplomalıları tepelere taşıyor, bankalara yönetim kurulu üyesi yapıyor. Hiçbir iş bulamayanları bari öğretmen olsunlar diye işe alıyor. Eğitimle yakından uzaktan ilgisi olmayan taşralı tipleri eğitim bakanı yapıyor. Son 40 yılda eğitim sistemi 30-40 kez değiştirildi. Her başa gelen işleri biraz daha Arap saçına çevirip yok oldu.

Eğitim iş kolunda faaliyet gösteren 60 civarındaki sendikanın yüzde 99’unun “eğitimde kalite” noktasında bir tasası, derdi, projesi yoktur. Önde gelen tüm iri sendikalar sadece kadrolaşma, koltuk kapma, yüksek maaşlı mevkilere erişme derdindedir.

Şu anda Eğitim Bir Sen (EBS) adlı sendika en çok üyeye sahiptir. Bu yapının başkanı hiçbir iş yapmadan 300 bin TL’den fazla aylık almaktadır. İktidarla aynı görüşleri paylaştığı için eğitimde düzeltme talep edecek bir vizyonu, cesareti, azmi, kararlılığı yoktur.

En çok üyeye sahip, ikinci sıradaki Türk Eğitim Sen (TES), MHP ile aynı paralelde görüşlere sahiptir. MHP, şu anda AKP ile aynı çizgide olduğundan ötürü TES’in ses çıkarma, etkili olma özelliği söz konusu değildir. 

EBS ile TES karşıt fikirli gibi görünürler ancak okullardaki idareci kadrolarının paylaşılması noktasında hiçbir zaman hak, hukuk, adalet, demokrasi, liyakat kavramlarına riayet etmiyorlar...

1945 yılından beri eğitimin yörüngesini ABD belirlemektedir. “Arabayı yapan değil kullanan” bireyler üretilmektedir. Proje, patent, icat, bilim, sorgulama, araştırma eğitimcilerin asla "derdi" değildir.

1 milyonun üzerindeki kamu öğretmenlerinin 4’te 1’i haftada sadece 2 gün, ayda 8 gün, yılda 72 gün okula gidip ders vererek 600-700 bin TL gelir elde etmektedirler. 

Yılda 2,5 ay çalışıp 12 ay maaş alan öğretmen zümresi dünyanın başka hiçbir ülkesinde yoktur. Japonlar 240 gün okula giderken bizde bu rakam net olarak 150 gündür.

Milyonu aşkın öğretmenin binde biri bile yazılım dilleri, kodlama, yapay zekâ, endüstri 4.0 hakkında zerre bilgi sahibi değildir. Okullarımıza 50 sene öncesinin ölü bilgileri ezberletilmektedir.  

İlk, orta ve liselerin çağ dışında kaldığını üniversiteye giriş sınavları ortaya dökmektedir. ÖSYM’nin sorduğu matematik, fizik, kimya, tarih, Türkçe ile ilgili sorduğu soruların yüzde 70-95’ine verilen yanıtlar yanlıştır. Başka bir deyişle fizik, matematik, kimya gibi derslerde soruların sadece yüzde 5-10’una doğru yanıt veren bir kuşak karşımızdadır.

Öğretmen yeterlilik sınavına giren öğretmen adayları da soruların yüzde 60’ıne yanlış cevaplar vererek öğretmen olmaktadırlar. Yani mesleğin teorisini bile bilmeyen kişiler öğretmen olabilmektedir.

32 yıl MEB bünyesinde teknik öğretmen olarak çalıştım. Bakanlık bu uzun süreçte benim bilgi düzeyimi bir kez bile sorgulamadı. Hiç sınava tabi tutmadı.

Son günlerde proje okulu adı verilen yapılardaki çok nitelikli öğretmenlerin “Süreniz doldu” dinelerek başka okullara yollanmak istenmesi tamamen siyasal amaçlıdır. Partilerin arka bahçesi olan iki sendikaya mensup kişilere kadro açmak için uygulamaya geçilmiştir.

Halk yeter demeden eğitimde kalite asla artmayacaktır.

Ali Özdemir

0505 220 83 85

https://erdemyayinevi.github.io

14.04.2025