Serbest meslek ile uğraşan, zeki, uyumlu bir arkadaşım var. Her pazartesi günü ikamet ettiğim evin önünde açtığı sergide giyim eşyaları satar. Haftanın 5-6 günü Bolu, Düzce, Alaplı, Mudurnu vb. gibi beldelerde satış yapmak için ter döker. Sabahın 5’inde evden çıkıp gece 23’te evine döner. Günde ortalama 15-16 saat ayaktadır. Hiç boş oturmaz. Müşterilere saygılı anlatımlar yapar. İşini yaparken yüksünmez. İnsanlara tepeden bakmaz. Sivas’tan çıkıp Düzce’ye yerleşmiştir.

Milli değerlere, geleneklere, törelere, anaya-babaya son derece saygılı, çevre duyarlılığı olan bu kardeşimize 3 ay kadar önce sordum: “İki üstüne zekalı, kaliteli okullarda öğrenci olan evladının düzgün bir bilgisayarı var mı? Evinizde kitaplık bulunuyor mu? Evin köşe bucağında toplam 100 civarı kitap var mı? Bilim ile ilgili dergileri evlatların okusun diye alıyor musun?” Sorularımın hepsine “Hayır” dedi.

Evde her türlü elektronik eşya, bolca mobilya, kat kat elbiseler vardı ama 3-5 kitap bile yoktu. Proje okulunda okuyan evlatları her işlerini telefon ile halletmeye çalışıyorlardı.

Ona dedim ki, “Pahalı olmayan, ikinci el de olabilir, 13-14 inch ekran boyutu olan bir bilgisayar al. Her ay düzenli olarak çok makul fiyata satılan TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisini temin et. Evlatlarını kitapçılara götür. Kendileri seçsinler. Evde en az 100-200 kitap olsun. Meskeninizin bir köşesinde romanlar, öyküler, hikayeler, şiirler, anılar, bilimsel eserler bulunsun. Evlatlarını halk kütüphanesine de üye yap. Arada bir oraya gidip ödünç kitap alsınlar vb.”

Söz dinleyen, bilgiye, bilime saygısı olan, erdemli, vakt-i zamanında 5 yıl okula gidebilmiş kardeşimiz dediklerimin hepsini son 2 ay içinde yaptı. İki evladının sevincini, kıvancını görmek beni de fazlasıyla mutlu etti.

İlkokula giderken kıraç bir dağ köyündeydim. 2-3 sınıfın bir arada ders yaptığı, toplamda 50 civarı öğrencisi olan küçük bir okulda 5 yıl geçirdim. Ortaokulu da son derece yoksul, kısıtlı imkanlı Kıbrıscık ilçesinde okudum. Evimizde hiç kitap, dergi, gazete olmadı. Anam ve babam hiç okula gitmemişlerdi.

İlkokulda bize bilimi, aklı, dünyayı, düşünmeyi öğreten, Köy Enstitüsü bakış açısını benimsemiş iki aydın öğretmenimiz vardı. Fazlı Bey ve Halil İbrahim Bey bizlere gerçekten hakikati aşıladılar. Okumayı, öğrenmeyi, öğretmeyi benimsettiler. Fazlı Bey öğretmenim 20 yıl kadar evvel vefat etti. Allah rahmet eylesin... Halil İbrahim öğretmenim hala bizimledir.

Sonuç olarak evinizde en az 100 kitap yoksa oradan üstün yetenekli, başarılı, bol diplomalı, kariyer sahibi evlatlar çıkmasını beklemeyin. Bu ancak bir mucize ile gerçekleşir.

Araç yıkamada soygun

Çok uzak değil, sadece 3 yıl önce akaryakıt istasyonlarında araç yıkama suyu 1-2 TL idi. O zaman dolar ise 8-9 TL idi. Yani 0,15-0,20 dolara aracı yıkayabiliyorduk.

O zamandan bu yana dolar 4 kat arttı. Araç yıkama noktalarında ise 20-25-30-35-40 TL para talep ediliyor. Ankara'da çoğunlukla 20-30 TL alınıyor. Bolu'da 20-30 TL alınıyor. Birkaç gün önce Konya Ereğli'de bir OPET istasyonu 40 TL'ye jeton satıyordu. Bu utanmazlıktır, soygundur, halkı aptal yerine koymaktır. 

Gelin elbisesi sektörünün vurgunları

Sayın Maliye Bakanı, Türkiye'de 22 milyon civarında aile var. Her yıl 1 milyon kadar düğün oluyor. Bu törenlerde beyaz gelinlik, bindallı elbise, nikah elbisesi, nişan elbisesi vb. gibi ürünler kullanılıyor. Şu anda gelinlik işi yapan esnaf (?) görünümlü kitle, tül perde kumaşından farkı olmayan 1-2 kiloluk Çin malı gelinlikleri 30-50 bin TL'ye satıyor. 3-5 saatliğine kiralamak istediğimizde ise 20-40 bin TL para istiyorlar. Bu büyük paralar halktan çalınırken fiş, fatura gibi vergisel belgeler hiç düzenlemiyor.

Halkı alenen soyan ticaret erbabına dur diyen çıkar mı acep?

Ali Özdemir

Eğitimci-Yazar-Yayıncı

0505 220 83 85

www.aliozdemir.net

12.08.2024

Image-120