Dertliyiz, sıkıntılar içindeyiz; adeta siyasi sahipsizlik sendromu yaşıyoruz. Dağlarına kar yağan bir ilçe haline geldik. Bir atasözü aklıma geliyor: "Dağına göre kar." Bazen bu ifade, dağımıza düşen karı hatırlatıyor bana.
Bölgemizdeki en büyük eksiklik, aramızda bir siyasi abinin olmamasıdır. Geçmişte, her siyasi dönemde özellikle "abi" denilen figürler öne çıkardı. Ancak günümüzde bu abilik beklentisi kendini daha belirgin bir şekilde hissettiriyor. Eski abiler arasında Bülent Ecevit’i anmadan geçemeyiz; onun dürüstlüğü, siyasi yaşamımızda önemli bir yer edinmesini sağladı. Dedikodulara mahal vermemek için kendi bölgesine yatırım bile yapmadı.
Veysel Atasoy ise cesur bir insandı, cengâver ruhuyla tanınırdı. Ama ondan sadece kişisel çıkarlar peşinde koşanlar vardı. Bir de Köksal Toptan, yıllarca siyasi kimliğini koruyarak siyasette yer aldı. Kısa bir dönemin ardından Polat Türkmen ismi öne çıktı, fakat bu figür de kısa sürede geçti, şimdi ise görev Özcan Ulupınar’a kadar geldi. Özcan Ulupınar, Zonguldak, Bartın ve Karabük bölgelerinden ziyaretine gelen yüzlerce insana, olanakları doğrultusunda yardım etmeyi görev bilmiş biri. Kendisi bölgede inkâr edilemeyecek bir hakimiyete sahip; köyünden kentine, yurtiçinden yurtdışına kadar geniş bir vizyonu var.
Artık düşünmeliyiz: Sahipsiz kalmaktan mı; yoksa Devrek’in bir evladı olarak Özcan Ulupınar’dan mı yanayız? Ancak artık Özcan Ulupınar, kapıya sığmıyor, enerjisiyle çevresindekileri geride bırakıyor. Etrafındaki insanlar yorgun görünse de, Özcan Bey hâlâ dinç ve enerjik. Bu kadar dinamik bir kişinin yeri kesinlikle Ankara ve Meclis koridorları olmalı; belki de Bakanlık koltuğu. Herkes kendi kendine sormalı: Bölgenin gerçek abisi kimdir? Aradığımız özellikler arasında siyasi geçmiş, toplumsal kabul ve bir birliktelik var. Özcan Bey, köyünden kentine kadar yaşamış, siyasi menfaatler gözetmeyen biri olarak bu tanıma en uygun kişidir. Eğer varsa, lütfen örnek verelim; biz sokakları dinliyoruz. Ereğli’ye gidiyoruz, insanlar Özcan Bey ile ilgili hikayelerini paylaşıyor; Kozlu’ya uğruyoruz, hastalık sürecindeki yardımseverliğini dinliyoruz; Çaycuma’da kamuda zor duruma düşenlere yardım ettiğini işitiyoruz; Beycuma’dan, bir çocuğun tayininde Özcan Bey’in desteğini duyuyoruz. Biz bunları tabandan dinliyoruz; tavandaki gürültüler bize bir şey katmıyor.
Özcan Bey’i anlatırken içim bir nebze kabarıyor. Ancak bazı duyguları rehabilite etmeden, kendisine yakın olanları ezerse, "nam yapma" derken dert sahibi olursa; kin ve nefret duygularına hakim olamazsa, Devrek’in öz evladını bir fırsatla savcılık aracılığıyla terbiye etmeye kalkışırsa, hukuku bir kılıç gibi kullanırsa, çevresindekilere destek olmazsa, yanındaki insanların hatalarını görmezden gelirse, hiçbir siyasi temeli olmadan insanları siyasileştirirse, Devrek’in evladını ayrıştırırsa, liyakate göz ardı ederse, duygularını kontrol edemezse, gazetecileri baskı ile yıldırabileceğini düşünürse; basınla barış içinde olmazsa ve her hatayı ders olarak algılamazsa, o zaman Özcan Bey’in gideceği yer siyasi çöplük olacaktır.
Bu yazıda Özcan Bey’i övdüğümüzü düşünenler, aslında sadece uyarıda bulunduğumuzu bilmelidir. Son karar yine yüce milletimizindir. Devrek halkının üstünde kimse fantezi kuramaz; bu gerçeği ifade etmek istiyoruz.