“Sü” kelimesini eski Türkçe ile asker anlamında okuyun…
Derler ki: asker bile uyur ama sinsi düşman uyumaz, fırsat kollar, askerin uyuduğunu fark ettiğinde saldırıya geçer, nöbetteki asker ne olduğunu bile anlayamaz, burada asker mecazi anlamda kullanılmıştır, sadece cephede nöbet tutan asker değil, vatanın birliği ve bütünlüğü için çaba gösteren herkes bir askerdir ve uyumaya hakkı yoktur, her zaman 18 yaşında olmak zorunda, aksi halde elin oğlu gözün yaşına bakmaz, fırsatını buldu mu her yönden seni al aşağı etmek ister, hele Türkiye gibi önemli bir Jeocoğrafyada bulunuyorsanız dünyanın gözü üzerinizdedir, en ufak bir dalgınlığınıza bakar, asla merhametle bakmaz, çünkü devletler arasında duygusallık yok karşılıklı çıkar ilişkileri vardır, bir de topraklarınızda gözü varsa uyumak gibi bir lüksünüz yoktur, Suriyelilerden beter olursunuz.
Türkiye Cumhuriyeti zamanın zor koşulları altında, haklı davasında sonuna kadar direnerek ve tüm emperyalistlerin masasına yumruğunu vura vura isteklerini kabul ettirmiş bir ulustur, düşman yediği kazığın acısını hiçbir zaman unutmadı ve pusuda beklemeye başladı, tam 100 yıldır nöbetteki askerin uyumasını beklemeye başladı, asker biraz uyuyacak gibi oldu, düşman elindeki; sağ-sol çatışması, olmadı Ermeni meselesi ve Asala, olmadı mezhep çatışması, olmadı askeri darbe, olmadı FETÖ ve benzeri hainleri devreye soktu. Olmadı… Yine olmadı.
Halk, askerin de bir insan olduğunu düşünerek o uyusa bile kendi uyumadı ve her türlü entrika ve saldırıyı püskürttü.
Kim bu düşmanlar?
Hiç uzaklarda aramayın, işte düşman cephesi:
ABD’dir: Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyete düşmandır ve bunu açık açık söylemeye cesaret edemez, icraatlarında düşmanlığını gösterir, bilmem bu kaçıncıdır söylüyorum: ABD Lozan Barış Antlaşmasını onaylamamış dünyada tek ülkedir, bu nedenle perde gerisinde derki:” Benim için Türkiye’nin sınırları tartışmalıdır.” Bizim için “stratejik müttefik” yakıştırması tamamen iki yüzlülük ve aldatmadır, senatosundaki Ermeni lobisi ne derse o…
AB’dir: özellikle İngiltere, Fransa ki tamamı sömürgecidirler ve en ağır soykırım yapmış ülkeler olmasına rağmen kendilerini dünyanın egemen sınıfı gördüklerinden kimseye hesap verme gereği duymamışlardır. AB ülkelerinin tamamına yakını Yarım asırdır bizleri kapısında bekletip AB ye almadıkları gibi bazen alacak gibi olduklarında ilk talepleri: “Atatürk’ü bürolarınızdan kaldırın” gibi saçma talepleri olmuştur.
Aynı AB ülkelerinin tamamına yakını Krallıkla yönetilir ve ayrıcalıklı sınıfları oluştururlar, Devlet yemin törenlerinde İncil’e el basarak yemin ederler, Vatikan Kâbeleridir ve her AB ülkesi Vatikan’a göbekten bağlıdır, Papa ne derse o kanun sayılır ama bu ülkeler medeni diye bize kendilerini sunarlar, bizim bir futbolcumuz maçta gol attığında elini açıp dua etmesine tahammül edemezler. Kısacası: siz ekonomik olarak güçlü olmadığınızda sizin evlilik dışı çocuğunuza “piç” derler, kendileri böyle bir b.k yediğinde “aşkın meyvesi” olur.
Araplardır: Bizi ve bizim atalarımızın hiçbirini sevmezler, bunun iki sebebi var, birincisi halifeliğin ellerinden alınması, ikincisi de kendilerini her yönden dünya egemen sınıfı olan emperyalistlerin kullanımına sunmaları. Araplar bize olan husumetlerini delikanlıca yüzümüze söylerler, örneğin bir Arap lider Türkiye’ye geldiğinde bırakın Anıtkabir’e gitmesini yakın sokağından bile geçirmezler ama bir Arap Kral öldüğünde benim ülkemde bayrakların yarıya inmesi ve yas tutulması kadar onurumuza dokunan daha kötü bir şey olamaz, ama adamlar zengin lanet olsun, bu baldıran şurubunu bize her zaman içiriyorlar.
Ülkemiz aleyhine faaliyette bulunan iç ve dış terör örgütleridir ve hiç birisi Türkiye Cumhuriyeti ve onu kuranları sevmez.
Kendilerini dünya egemen sınıfına pazarlayıp rant elde etmeye çalışan sözüm ona yerli entelektüellerdir ki bunların içinde entelektüel olmasalar da din adamları var, tarikatlar var; Yazar var, sanatçı var. Kısacası var oğlu varlar. Bu düşman cepheleri sadece Atatürk’e düşman değiller, önceki Osmanlı padişahları da düşman sınıfındadırlar.
Oturup bu düşman cephesine beddua etmekle çözüme ulaşamayız, haklı taleplerimizin kabulü için ekonomik olarak güçlü olmamız bağımsızlığımızın temelidir, artık eskisi gibi savaşlar topla, tüfekle, süngü ile kazanılmıyor, şimdiki savaşlar: “paran kadar konuş!” Gerisi hikâye. Bir çözüm daha var diye diye yoruldum: Bizleri yönetenlerin hepimizi bağrına basması ve birlik-beraberliğimizin yeniden tesisi, aksi halde? Buna cevap vermeye dilim varmıyor…
SÜ UYUSA DA DÜŞMAN UYUMAZ…UYSA DA,UYMASA DA…