Son 300 yıl zarfında Fransızların, Almanların, İngilizlerin ve Amerikalıların kültürel tahakkümü (kuşatması) altında kaldık.

1700’lerde gücünü kaybetmeye başlayan Osmanlı, Fransızlara özendi. Onlar gibi giyinme modası başladı. Aydınlar Fransızca konuşmayı marifet sandı. Ülkenin her yanına ajan yetiştiren Fransız okulları açıldı. Buralarda çoğunlukla Ermeni, Rum, Yahudi toplumların çocukları okutuldu. Tümüne yakını ülkesinden nefret eden, kendisini üstün kişi olarak gören bireylere dönüştüler.

Anadolu’nun en ücra illerine, ilçelerine açılan Fransız okulları etnik kışkırtmalar yaptı, kültürel bozulmaları ateşledi, kapitalist yaşam kalıplarını aşıladı.

Fransız itlerinden yeterli destek göremeyen Osmanlı 1860’lardan sonra Almanlara yanaşmaya başladı. Faşist kafalı, hırsız Alman devleti ne derse inandı. 1915 yılında 90 bin evladımız hırsız (emperyalist, yayılmacı) Alman devletinin çıkarları için Sarıkamış dağlarında donarak şehit oldu.

Silah sanayiinde önemli aşamalar kaydetmiş olan Almanlar son 50-60 yılda Osmanlı’ya bolca silah, cephane sattı. Ülkenin elektrifikasyonu ile ilgili ilk pahalı yatırımları Siemens üzerinden bize kakışladılar. 1 Liralık şebekeleri bize 100 Liraya döşediler.

1930’lardan sonra yavaş yavaş hain, hırsız, çakal, sinsi İngilizlerin güdümüne girmeye başladık. İngiliz’in bastığı yerde ot bittiği görülmemiştir. 2025 yılı itibariyle haydut İngilizler dünya üzerindeki 16 ülkenin yöneticilerini direkt olarak atamaktadır (https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ngiliz_Milletler_Toplulu%C4%9Fu).

1945 yılında 2. Dünya Savaşı sona erdi. ABD dünyanın ağası konumuna geçti. Batı ve Doğu blokları oluştu. Türkiye Batı blokunun içinde olmayı tercih etti. İşte o tarihten sonra; ABD hayranlığı artmaya başladı. Kültürümüzü, sanatımızı, edebiyatımızı, üniversitemizi, tarımımızı, sanayimizi, modamızı, partilerimizi, tarikatlerimizi, cemaatlerimizi, medyamızı, televizyonumuzu, mutfağımızı vb. haydut devlet Amerika belirlemeye başladı.

Halk kendisini yönlendiren vekillerin, bakanların, başbakanların, paşaların, gazetecilerin kendisi tarafından seçildiğini sandı. Bu tamamen bir kurmaca, tuluat, tiyatro olarak kaldı.

1950-60 arasında ülkeyi idare eden DP’nin kimleri ne bakanı yapacağını bile ABD’ye danışarak karar verdi. Milli Savunma Bakanlarını hep ABD bildirdi. Menderes’in Su İşleri Müdürü olan Süleyman Demirel 30 yıl ülkede baş rolde oynadı. Tüm kararlarında ABD’nin izleri vardır. Bunları sahte medyada kimse yazmaz. Yazanı kara listeye alırlar. Misal, Banu Avar adlı aydını hiçbir mecrada göremezsiniz.

1980 darbesini yapan Kenan Efendi bu işi ABD’nin izni ile yapmıştır. “Our Boys have done - Bizim çocuklar başardı” sözü 12 Eylül gecesi ABD başkanı Carter’a söylenmiştir.

1983 yılında ülkenin yönetimini üstlenen Turgut Özal, Demirel’in müsteşarıdır. Haydut devlet ABD’nin kontrolündeki Dünya Bankasında uzun süre çalışmıştır.

Turgut Özal’dan sonra sahneye sürülen Tansu Çiller ile ilgili 10 sayfa yazabilirim. Mal varlığı, ABD’deki eksantrik ilişkileri, Türkçe bile bilmemesi, İslam dininden habersiz olması garip durumlardır.

2000 yılından sonraki gelişmeleri burada yazarsam hapse yollanırım. O nedenle bu konuyu açmayı öteliyorum. Yüreği yetenler yazabilir. Merak edenler web üzerinde çok bilgi bulabilir. 

Konuyu toparlıyorum. Başlıkta ilettiğim emperyalist ülkeler, İslam dinine inananların Judaize olması için her yöntemi uygulamaya sokmaktadırlar.

-Sabetaycılar, Pakraduniler büyük oranda İslam’ı bozmak için Batı ile işbirliği yapıyor.    

-İslam ile zerre irtibatı olmayan sahte tarikat ve cemaatler halkı zehirliyor.

-Diyanet, “İslam” ile birlikte anılamaz oldu. Bu kurum belirtilince halkın aklına Audi, villalar, köşkler, tatiller, faiz yemeler geliyor.

-2025 yılı itibariyle İslam bir tane ama onlarca cemaatin ayrı medyası, ayrı holdingi, ayrı okulu, ayrı dergâhı, ayrı camisi var.

-Mormonlar, Mooncular, Protestanlar, Museviler, Anglikanlar İslamı bozucu yayınları web üzerinde bolca yapıyorlar.

-Medyada ahkam kesen 40 kadar din uzmanının hiçbiri ana konularda uzlaşma içinde değildir.

-Mehmet Okuyan, Mustafa Öztürk, İlhami Güler, Süleyman Ateş, Recep İhsan Eliaçık, Yaşar Nuri Öztürk, Yakup Deniz, Turan Dursun, Bahriye Üçok, İlhan Arsel, Edip Yüksek, Mustafa Karataş, Abdülaziz Bayındır, Bayraktar Bayraklı, Hayrettin Karaman, Nihat Hatipoğlu vb. gibi uzmanlar temel konularda kesinlikle anlaşamıyor.

Sonuç olarak, kişisel görüşüm şudur: 1700'lerden bu yana İslam Judaize olmaktadır. 1950'den sonra bozulma (çürüme, sapma) epey hızlanmıştır.

Şu anki Diyanet gerçek laik sisteme asla uygun değildir. Din görevlileri; faizden, bankalardan, tefecilerden, kumardan, bahisten, fuhuştan, zinadan, piyangodan, at yarışından, içkiden, Alevilerden, Hristiyanlardan, Yahudilerden, dinsizlerden alınan vergilerden gelen kaynaklardan maaş alıyor. Bu dine uygun değildir. 

Diyanet sadece Hanefilerden, Şafilerden gelen paralarla (bağış ya da vergi) faaliyet yürütmelidir. İslam’da kul hakkı yemek haramdır. 

Diyanet’in devletin kontrolünün dışına çıkması mutlaka şarttır. Yani bu kurum bir vakıf şeklinde örgütlenmeli, devlet; din dışına yönelme olursa hukuk yoluyla düzeltici rol üstlenmelidir.

Bu yazıma da çok sataşan olacaktır. Ama diğer ülkelerde din görevlileri devletten maaş almıyor. Bilgi için ABD, Almanya ve Suudi Arabistan incelenebilir.

Ali Özdemir

0505 220 83 85

www.aliozdemir.net

[email protected]

01.01.2025