Kemal Sunal, İlyas Salman, Şener Şen, Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz gibi kişilerin çektiği ya da canlandırdığı film karakterlerini neden çok izliyoruz?
Çünkü, insanlar kendilerine çok benzeyen kişileri severler. Erkekler genellikle annelerine, kızlar ise babalarına benzeyen kişilerle evlenirler.
Her şeyin internet ortamında kolayca bulunabiliyor olması insanları beyinsel işlevlerde tembelleştirdi, okumaya, yazmaya, araştırmaya, bilgi biriktirmeye olan ilgiyi azalttı. Lise çağındaki gençler bile artık “pi sayısının kaç olduğunu, bir yıldaki hafta sayısını, bir saatin kaç saniye olduğunu, 1 gramın kaç miligram olduğunu vb.” bilmiyor, öğrenmek de istemiyor.
40 yıldır düzenli (sıklıkla) kütüphanelere gidip oradaki havayı solumayı, raflardaki eserleri karıştırmayı, kendimce okuma listeleri oluşturmayı severim. Aradan geçen yıllar içinde kütüphanelerde kendi yaşıtlarımı, ilk, orta, lise, üniversite arkadaşlarımı hiç göremedim.
34 yıldır öğretmenlik yapıyorum. 10 farklı yerleşim yerinde (il-ilçe) çalıştım. Hiçbirinde, kütüphanede bir öğretmen meslektaşım ile de karşılaşmadım. 2 yıldır Ankara’da çalışıyorum. Bu şehirdeki mükemmel donanımlı tüm kütüphaneleri sıklıkla ziyaret ettim. 50 yaşın üzerindeki insanları oralarda hiç göremeyince şevkim kırılıyor. Bu mekanlarda bulunan genç kişilerin yüzde 95’i KPSS, ALES, YDS, YKS türü engelleri aşabilmek için buralardalar.
Anadolu’nun küçük şehirlerinde tam donanımlı kütüphaneler ne yazık ki hiç yoktur. Olanlar da soğuk, itici, sevimsiz, donuk, ilgisiz, boğucu mekanlar olma özelliğini taşıyor.
1950’den sonra dünyanın büyük bölümü ve Türkiye ABD’nin kültür emperyalizminin esiri olmaya başladı. Dilimizi, dinimizi, mutfağımızı, tarlamızı, sanayimizi, eğitimimizi, ordumuzu ABD (ve onun kuklası olan İngiltere, Fransa, Almanya) belirlemeye başladı.
Bugün, halkımızın yüzde 90’ı günde 300 kelime ile konuşuyor. İngilizce aksanıyla / stiliyle konuşma da "yetenek" olarak algılanıyor.
Yabancı dille eğitim(?) 5 yaşından 25 yaşına kadar her okula yayıldı. Tüm dersleri İngilizce ile işleyen(?) yapay nesillerin beyin göçü de kolaylaştı. İktisat, mühendislik ve tıp fakülteleri çoğunlukla İngilizce ders verdiği için bazı insanlarımız son yıllarda dış ülkelere kaçıp sömürücü ülkelere kölelik etmeye bile başladılar...
İnsanlar "bilgileri" en yüksek düzeyde ana dilleriyle öğrenirler. Başka bir dille yapılan eğitim özgün olmaz. Sadece taklitçi, ezberci, kopyacı, tekrar edici olur.
Türkiye’de ve yakın çevremizde (Bulgaristan, Ukrayna, Arnavutluk, Kosova, Sırbistan, KKTC, Gürcistan vb.) açılan; paralı, içi boş, sahte, paragöz üniversiteler(?) bolca diploma dağıtmaya başladı. Buralarda gerçekte eğitim, laboratuvar, kütüphane yoktur. Derslerin çoğu video kayıtlarından (uzaktan) yapılıyor gibi gösterilmektedir. Esasında paralar alınıyor. Sorular ve yanıtları ilgililere veriliyor...
Sahte üniversitelerden alınan diplomalarla kamunun çok önemli mevkilerine paraşütle indirilen onbinlerce insan söz konusudur.
ABD tarafından 1945’ten sonra iki ana partiye dayalı, sahte, yapay, göstermelik bir demokrasi düzeni oluşturuldu. ABD’de DEMOKRATLAR ve CUMHURİYETÇİLER adıyla iki ana siyasal grup vardır. Bunun aynısı ülkemizde de ürettirilmiştir. DEMOKRAT PARTİ ve CUMHURİYET HALK PARTİSİ son 70 yıldır ABD’nin çizdiği çerçeveden çıkamıyor.
Eğitimi, sanayisi, kültürü, bilimi, araştırması, akademik yapısı, sanatı, edebiyatı sığlaştırılan, satın alınan ülkede yetişen nesiller de “abul labut, patavatsız, saygısız, maço, sığ, uydur-kaydır” olmaya doğru yöneldi.
Özellikle 1980 yılındaki ABD güdümlü askeri darbeden sonra hazırlanan Anayasa eğitim düzeyi yüksek olan memurların partilere üye olmasını yasakladı. İşçilere parti faaliyeti serbestken memurlar bu haktan uzak tutuldu. Haliyle siyaset sahnesi ağa, bey, eşraf, aşiret, kabadayı, mafya, esnaf, tüccar, müteahhit, otelci, şeyh, şıh, taşnakçı, bölücü tayfasının fertlerinin eline geçti. İsveç gibi ülkelerde siyaset herkes için serbesttir...
1950’den bu yana kurulan “sağ-sol” renkli partilere baktığımızda yüzde 99’unun ABD ile iyi geçindiğini görebiliriz.
Toplumumuzun büyük dilimi "gözüyle" düşünen yapıdadır. Yani boyaya, cilaya, propagandaya, masala, efsaneye, destana, hikayeye, efsunlara, muskalara, fallara, burçlara, din görünümlü uydurmalara inanan kitle çoğunluktadır.
Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yağmalanması, azaltılması, çürütülmesi, satılması, peşkeş çekilmesi "karnı doyan, iyi-kötü bir meskeni olan" milyonların umrunda bile değildir.
75 yıldır “Kalkınıyoruz, tünelin ucu göründü, kara göründü, uçuyoruz, dünya bize imreniyor, patlama yaptık, uçtuk, rol modeli olduk, demokrasi abidesiyiz, hazinemiz ağzına kadar dolu” türü masallarla avutulmaktayız.
Sağ veya sol çizgideki (ya da yenilikçi - tutucu) partilerin vekil ve belediye başkanları adaylarına baktığımızda çoğunun sığ, az bilgili, idealsiz, günlük düşünen, nepotik, kayırmacı, ihaleci, evet efendimci yapıda olduğunu gözlemleyebiliriz.
Parti liderleri A-B-C… kişilerini aday olarak önümüze koyuyor. Biz de onları onaylıyoruz. Elektronik çağındayız. Her işimizi dijital kartlarla, telefonla, bilgisayarla yapabiliyoruz. Seçimleri ise hala 200 sene öncesinin ilkel yöntemiyle hallediyoruz.
Sandıklara kimin kaç kez oy pusulası attığı bile belli değil. Her seçimde seçmen sayıları akıl dışı biçimde yükseliyor ya da azalıyor. Hiçbir projesi, planı, hedefi, vizyonu, söylemi, araştırması olmayan, kuklalaşmış, ölü haldeki partilere bile milyonlarca oy(?) çıkabiliyor.
40 yıldır siyaset sahnesindeki kişileri yakından takip etmeye çalışıyorum. Gördüğüm şudur: ABD’nin yoz, basit, cahil, tüketimci kültür atmosferi tüm dünyada olduğu gibi bizde de eğitimsiz/bilgisiz kişilerin siyasete girme oranını artırıyor.
Nitelikli diplomalı, bilgili, gerçek vatansever insanlar çirkefleşen siyaset sahnesinden kaçıyor. Yani kifayetsiz muhterisler aynaya hiç bakmadan muhtar, belediye başkanı, milletvekili olmak için yaşantımıza doluşuyor...
Herkes yaşadığı ilçe ve ildeki belediye başkanı ve vekil adaylarına yakından bir baksın. Çoğunun, mesleki anlamda yetersiz, eğitimsiz, bol reklamlı okullardan alınmış içi boş diplomalı, sık sık parti değiştirmiş kişilerden ibaret olduğunu görecektir.
Ali Özdemir
0505 220 83 85
12.01.2024