Rahmetli babam lağım ustasıydı,bizzat kendisinden dinledim: ”Karadon’da  işbaşı yaptığımda  bir söylenti vardı ve diyorlardı  ki; lağım deliği delinirken ağzınızı deliğe dayayın, doktorlar maluliyet veriyor. Ben yapmadım ama benimle çalışan ne kadar Trabzonlu, Giresunlu ve Zonguldaklı arkadaşlarımız varsa hepsi maluliyet aldılar ama hepsi genç yaşlarda öldüler.” Derdi, bunu her anlattığında da gözleri dolar ve rahmetler okurdu. Sırası gelmişken ben de babamı ve tüm maden şehitlerini rahmetle anıyorum, ilave olarak, babam 81 yaşında rahmetli oldu. Neden böyle bir örnek verdim?  İster madenci olsun,ister başka bir meslekten olsun çalışanlar verilen talimatlara ve kurallara uydukları zaman normal yaşantılarını sağlıklı bir şekilde de sürdürebiliyorlar, çünkü önlenemeyen veya kaçınılmaz iş kazası ve meslek hastalıklarının gerçekleşme oranı 2 dır, geriye kalan 98 lik kısım  önlenebilir meslek hastalığı ve iş kazalarıdır ,bu yönde bir vakıa olmuşsa  mutlaka bir ihmal söz konusudur.

 

  *Bir örnek de Amasra’dan vereyim: 1986 yılında bu bölgeye iş başı  yaptığımda dikkatimi çeken bir  durum; Müessese girişlerinde ve vardiya sonlarında yoğun baklava ve ayran satışlarıydı, nedenini sorduğumda; ocakta çalışanların, yutmuş oldukları taş ve kömür tozlarını en iyi baklava ve ayranın temizleyebileceğini söylediler.

 

    *Çalıştığım süre boyunca ben de dahil olmak üzere sabah ve akşam tertiplerinde yani iş düzenlemelerinde içilen sigara ve çayın haddi-hesabı yoktu, ocaktan çıkana ilk ikram edilen sigara olurdu ve halen de böyledir.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama uzatmayacağım.

 

   *Bunlara ilave olarak bu kentin;

 

Deniz ulaşımı var, demiryolu ulaşımı var, kör-topal da olsa havayolu var, demir-çelikleri var, şimdi atıl bile olsalar tersaneleri var ki madenlerden daha tehlikeli çünkü asbest ile çalışmalardan kalan kalıntılar havamızı zehirlemeye devam ediyor, termik santrallerinde  etkilerini sayarsak, Bu kent her ne kadar büyük şehir değilse de büyük şehirlerin risk potansiyeline sahiptir.

Gerek madenciler olsun ve gerekse diğer iş alanları olsun yapılan tüm faaliyetler insan sağlığı ile direk alakalıdır, diğer iş alanları hakkında oluşabilecek riskleri uzmanlarına bırakıyorum ve kendi alanıma dönüyorum; bu bölgede yaşayan tüm kamu,özel ve kanun dışı çalışan madenci kardeşlerim yapmış oldukları madencilikte gerek ortamdan kaynaklanan ve gerekse düzensiz uyku ve beslenme, özellikle vardiyalı çalışmalar sonucu çalıştıkları sürelerin uzun-kısalığına bakılmaksızın çoğu sağlıklarını bilinçsizce riske atmışlardır. Son on yıl öncesinde iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada Çin’den sonra ikinciydik ve halen bu  utanç rekoru elimizde, ancak meslek hastalığı yönünden son sıralardaydık, ne zaman ki 6331 sayılı İSG kanunu çıktı, meslek hastalığının yelpazesi genişledi, işyeri hekimleri ki  burada Atınç Kayınova’ya ve onun gibi iş yeri hekimlerine teşekkür etmek lazım- ve iş güvenliği uzmanları görevlerini yapmaya başladılar, oluşan iş kazaları ve meslek hastalıkları da kayıt altına alınmaya başlayınca durumun hiç de övünülecek olmadığını, bilakis utanç verici bir halde olduğunu öğrenmiş olduk.

 

Kısaca özetleyecek olursak; bu bölgede gerek köylerimiz olsun ve gerekse merkezdeki maden emeklileri olsun öyle yada  böyle madenden kaynaklanan maruziyetleri var, buna kimisi “tık nefes” der, kimisi “dul bırakan” der, ne derseniz deyin sonuçta akciğerlerinin yüzde yüz kapasitede olmadıkları kesin, bir de buna kirli hava, zayıf bünyeler ve  sigarayı eklersek gerisini siz düşünün.

 

Bu bölgede daralan istihdam nedeniyle genç nüfus iş-ekmek peşine düştüğünden  kenti terk etmiştir, bu nedenle bölgede nüfusu azalan şehir olarak da bir namımız da var,

 

Emekli sayısı çalışan sayısından çok olan başka bir kent de yok, buda bir etken çünkü yaş ortalaması oldukça yüksek, burada lütfen kafa kağıdındaki yaşa takılmayalım, öyle insanımız var ki kimliğinde  yaşı 50,  ama 80 yaşındaki dirençli bir insandan daha zayıf.

 

Tersanelerimiz, demir çeliklerimiz, termik santrallerimizi de üst üste koyduğumuzda  koronavirüs; değil Ağrı’da ,Van’da dünyanın öteki ucunda  bile olsa koşar  gelir bizi  bulur, çünkü virüsler; çoğalmak ve yayılmak için bu kadar savunmasız, zayıf bünyeleri bir arada başka bir yerde bulamazlar, işte bu nedenle “Otuz Büyük Şehir ve Zonguldak.”diye manşet olduk,  bence geç kalınmış ama doğru bir karardır,tamamen bölge halkını korumaya yöneliktir, en kötü karar kararsızlıktı ve kötünün iyisi diyerek  iki hafta evimizden çıkmayalım, kurallara uymayanlar yüzünden bu kriz bittiğinde ve dış dünyaya çıktığımızda bir çok tanıdığımızı göremeyebiliriz, ne de olsa küçük bir kent, herkes bir birine aşina ,lütfen yarınlarımız  güzel olsun diye kurallara uyalım.

Bu ne rezillik? Bu ne rezillik?
Editör: TE Bilisim