Balık Tutmasını Öğretmek 

Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek. 

Ağaç dik, on yıl sonrası ise tasarladığın. 

Ama yüz yıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit. 

Bir kez ürün verir ekersen tohum. 

Bir kez ağaç dikersen on kez ürün verir. 

Yüz kez olur bu ürün eğitirsen halkı. 

Balık verirsen bir kez doyurursun halkı. 

Öğretirsen balık tutmasını hep doyar karnı. 

                 Kuan Tzu/MÖ 1000 

 

Dünyada bulunan 215 devlette 8 milyar insan yaşıyor. Bunun 83 milyonu, yani yüzde 1’i ise ülkemizde bulunuyor.  

Gezegenin en büyük 16.-17. ekonomisi olan Türkiye’nin neredeyse 3’te 1’i öğrencilik sürecindedir. 20 milyon kişi zorunlu temel eğitimde, 7 milyonu ise yüksek öğretimde bilgi-beceri biriktirme peşinde…  

Son 4 bin yıllık Türk tarihi başarılar, mücadeleler, uygarlıklarla örülüdür. 16.-17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da başlayan bilimsel-teknolojik sıçramalara/gelişmelere karşı biraz duyarsız kaldığımız için bugün buhranlar yaşıyoruz. 

Dünyanın en kıymetli coğrafyasında yaşadığımız için kaderimiz biraz labirentlerle doludur. Klasik/sık söylenen bir söz var: “Coğrafya kaderdir” şeklinde. Bizi bu topraklardan söküp atmak isteyenler 1000 yıldır her türlü entrikayı devreye sokuyorlar. Bunu bazıları, ‘tembellik için bahane uydurma’ olarak görseler de objektif (müspet) tarihçiler Türklerin Anadolu’daki bitmez tükenmez mücadelelerini berrak bir şekilde ifade ediyorlar. Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Prof. Dr. Yılmaz Öztuna gibi münevverlerin tespitleri işimizin oldukça zor olduğunu göstermektedir.  

Bin yıldır çok zor siyasî-ekonomik koşullar altındayız. Bu zorluklar esasında bizi bir bakımdan da bilemiş, daha mücadeleci, daha azimli bir toplum hâline getirmiştir. 

Türk insanı iyi yetiştirildiği, önü açıldığı zaman son derece girişimci, üretici bir mizaçtadır. Son 50 yıl zarfında Batı ülkelerine işçi olarak giden 3 milyon kadar vatandaşımız bugün bilimde, teknolojide, sanatta, üretimde en üst noktalara çıkmasını bilmişlerdir. 

Microsoft, Intel, Daimler, Ford, HSBC, Opel, Boing, Bayer, Roche, Harvard, MIT, Yale gibi dünya çapındaki büyük şirketlerin, üniversitelerin tepe yöneticileri, akademisyenleri çoğunlukla bizim insanlarımız olmaya başlamıştır. 

Son 50-60 yıldır, gelişmiş Batı toplumları aşırı refah nedeniyle aileden kopuk ve yalnız yaşamaya, alkole, uyuşturucuya yönelmeye başlamıştır. Almanya, Fransa, İngiltere, İsveç, Rusya gibi ülkelerde alkolizm oranları yüzde 40’ları geçmiştir. Bu ülkelerin yaş ortalamaları da 38-45 arasında seyretmektedir. 83 milyonluk Türk toplumunun yaş ortalaması ise 29-30 seviyelerinde olup büyük bir insan kaynağı fırsatı sunmaktadır. 

1923 yılında Osmanlı’nın küllerinden doğan yeni Türkiye Cumhuriyeti 1 asır içinde mucizeler ortaya koymuştur. Finans-kapitalin (sermayenin) olmadığı ve son 100 yıl boyunca kesintisiz süren harplerden ötürü girişimcinin kalmadığı, okur-yazar insanların hepten kaybedildiği bir devlet, her türlü olumsuzluğa rağmen çağı yakalamayı başarmıştır. 

Bilimi, tekniği kavrayamayan yöneticiler, kanaat önderleri yüzünden matbaayı 234 yıl gecikmeli olarak kullanmaya başladık. Ancak 20. yüzyılın 2. yarısında icat edilen transistörün, mikroişlemcinin getirdiği yeni yükseliş dalgasını pek ıskalamadık. Bugün on binlerce firmamız dünyanın dört bir bucağına mal ve hizmet satabilmektedir. 

Üniversitelerimizden mezun olan parlak beyinler dünyanın her yerinde iş bulabilmektedir. Planlamayı, işlerdeki öncelik sırasını doğru yaptığımız takdirde 2023 yılında en gelişmiş 10 ülke arasına girecek kapasitemiz vardır. Karamsar olmaya, enseyi karartmaya, öldük-bittik, biz adam olmayız düşüncesini zihnimizde tutmaya hiç gerek yoktur. 

Osmanlı Devleti gerilemenin, çağın dışında kalmanın farkına 1700’lerde varmıştır. O zamanın yöneticileri denize düşenin yılana sarılması gibi Fransız’ın, Alman’ın, İngiliz’in reçetelerinin tam doğru olduğunu, meselelerini çözebileceğini sanmıştır. 

Fransızca, Almanca, İngilizce kelimelerle konuşarak, onlar gibi giyinerek, onlar gibi yemek yiyerek kalkınma olmayacağını fark edememişler, efsunlanmış gibi altı boş reçetelere bağlanıp kalmışlardır. Esasında Türk insanı her türlü derdinin çözümünü bulabilecek derecede yetkindir. 

1946 yılından sonra da ABD’nin kısırlaştırıcı, bilgisizleştirici reçetelerinin peşine düştük. Bizi üretemez hâle getirmeyi amaçlayan, kötü niyetli planların yanlış olduğu 2 binli yıllarda çok net olarak ortaya çıkmıştır. 

Afrika’yı, Asya’yı, Avustralya’yı 300 yıl boyunca acımasızca sömürerek, soykırımlar yaparak, kölelerin emeğini çalarak sermaye biriktiren İngiltere, Almanya, Fransa, İsveç, Norveç, Belçika, Hollanda, Amerika gibi ülkeler Türklerin kendilerine rakip olarak çıkmasını asla istemiyorlar. 

Din, mezhep, dil, ırk, sağ-sol kavgalarına gark olmamız için her türlü yalanı üzerimize boca eden sömürücü devletlerin eğitim vizyonları ile asla bir yere varamayız. 

Temel hedefimiz, tükettiğinden çok üreten kuşaklar ortaya çıkarmak olmalıdır. Bugün yurtdışına ihraç ettiğimiz malların kilogram fiyatı 1,2-1,3 dolar seviyesindedir. Almanya, Japonya, Güney Kore gibi ülkelerin sattığı malların kilo fiyatı ise 4-5 dolar seviyelerindedir. 6,5 milyonluk İsrail 165 milyar, 16 milyonluk Hollanda 715 milyar dolarlık (2017 yılı değeri) mal ihraç edebilmektedir. Bizim onlardan hiçbir eksiğimiz yoktur. 

Tarım; karasabanla, pullukla, traktörle yapılırken bugün tam otomatik makineler aynı işi yapar hâle gelmiştir. Otomobiller 100 sene önce kol gücüyle üretilirken bugün akıllı robotlar daha üstün araçlar yapabilir olmuştur. 

Son 10 yıldır endüstri 4.0 (sanayi 4.0) kavramını konuşuyoruz. Çağı yakalamış az sayıdaki özel sektör firmamız endüstri 4.0’ın yöntemlerini, yordamlarını uygulayarak dünya kalitesinde işler yapabilmektedirler. 

Eğitimde sıçrama yapabilmek için anahtar kelimemiz endüstri 4.0 olmalıdır. Bunun içeriğini kavramamış uzmanların hazırlayacağı eğitim-öğretim reçeteleri yine başarısızlık getirecektir. ABD’nin, AB’nin eğitim uzmanlarına hazırlatılan vizyon planları da kesinlikle işe yaramaz. Zira onlar bizim sadece arabayı kullanan insanlar olmamızı, araba üretmememiz gerektiğini önermektedirler. 

Yolunu, tünelini, barajını, tankını, uçağını, gemisini, bilgisayarını, telefonunu, tohumunu, ilacını kendisi yapan bir Türkiye ana hedefimizdir. Küresel kraliyetçi (emperyalist) mihraklar istedikleri tuzakları kursalar da bunu başarabiliriz

Finlandiya, Singapur, Güney Kore, Japonya gibi ülkeler 21. yüzyılın ihtiyaçlarına uygun müfredatları uygulayarak başarıyı yakaladılar. Girişimci ruhlu, yazılım (kodlama) bilgisi olan, ezberciliği dışlayan, tarım, sanayi ve teknoloji eksenli bir müfredat bizi sıçratacaktır. 

Kaliteli eğitim verebilmek için yüksek lisans yapmış, proje-kitap yazabilen yeni öğretmenlere daha çok ihtiyacımız vardır. Öğretmenlik mesleğine girişte yapılan, alan bilgisini ölçen sınavda (ÖABT) kendi branşıyla ilgili 50 sorunun yarısından çoğunu cevaplayamayan kadrolarla sıçrama yapmamız güç görünmektedir. Başarısı düşük kişiler asla eğitimci olamamalıdır. 

Çağımızda meslekî ve teknik eğitim son derece önem kazanmıştır. Almanya’da 8,7 milyon genç meslekî ve teknik eğitim almaktadır. Bizde bu rakam hâlâ 1,7 milyon olup çok düşüktür. Meslek kazandıran dersler 10 yaşından itibaren başlamalıdır. Her okulun atölyeleri olmalıdır. 65 yıl önce tümden kapatılan köy enstitülerinin doğru uygulamaları günümüze taşınmalıdır. 

Mekatronik, robotik, markalı tekstil ürünleri konusunda eğitim vermek için çok büyük bütçelere gerek yoktur. Türk insanı kara tahta ile de modern eğitim örgüsünü kurabilir. Dünyanın en popüler üniversitelerinden birisi olan Harvard’da hâlâ kara tahta ve tebeşir ile eğitim verilmektedir. 

Uydurma, kopya, yüzeysel reçeteler yüzünden sadece cihazları kullanmasını bilen, ilâç üretemeyen, tohum geliştiremeyen, tarımı düşük verimli yapan, yabancı dil öğrenemeyen, lüks tüketici, etik değerlere saygısız kuşaklar karşımıza çıkmaya başladı… 

Son 50-60 yıldır ne yazık ki kimi mühendisler, hekimler, ziraatçılar, teknik elemanlar, öğretmenler okumaz-yazmaz, her şeyi başkasından bekleyen bir kalıbı benimsediler. Çöp kovası, sandalye, makas, leğen, çekiç, salça, incir, fındık, ayakkabı, gömlek, çorap, jant üretebilen ülke olmaktan sıyrılamadık. ABD, Güney Kore, Almanya, Japonya gibi dünya çapında (küresel) markalar ortaya koyamadık. Elektronik, otomotiv gibi sektörlerde üretim yapan tesislerimiz var ama bunlar 100 TL’lik mal üretmek için 90 TL’lik ithalât yaparak iş görmekteler. 

Her bakımdan potansiyelleri çok yüksek olan bir ülkeyiz. Öğrenci, veli, öğretmen, akademisyen, sanayici, ziraatçı vb. bir araya gelerek 21. yüzyıla uygun, makul bir model ortaya koyabiliriz. 

Artık endüstri 4.0 aşamasındayız. İnternet sayesinde makineler birbiriyle haberleşir oldu. Evlerdeki birçok cihaz yazılım kodları ile işliyor. 900 bin öğretmenin yüzde 1’inin bile herhangi bir kodlama dilini bilmediğini ifade edebiliriz. Testlere boğulan akıl dışı bir sınav sistemimiz var. İlkokuldan yüksek lisansa kadar kodlamayla ilgili bir tek soru sorulmuyor. 45 yıldır eğitimin içindeyim. 6 yaşımdan beri yüzlerce sınava, onlarca mülâkata girdim. Hiçbirisinde teknoloji, bilim, kodlamayla ilgili bir soruyla karşılaşmadım. 

İsrail, Japonya, Çin, Hindistan gibi ülkeler harıl harıl kodlamayı, elektroniği öğreten dersler okutuyor. Biz ise hâlâ havuz problemleri, x+y’li denklemler, gereksiz geometrik hesaplamalar ile başarılı olacağımızı sanıyoruz. 

Tüm okullarımızı çok acil olarak STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) yaklaşımına göre yenilemeliyiz. Bunun için çok büyük bütçelere gerek yoktur. Küçük bütçelerle işi başarabiliriz. Evlerimizde ve iş yerlerinde kullandığımız 50 kadar aygıtı kendimiz üretmediğimiz sürece de ilerleyemeyiz. 

Dünya Ekonomi Forumu’nun 2016 yılında açıkladığı raporda en iyi 10 beceri ile 2020’de beklenilen en iyi 10 beceri arasında karmaşık problemlerin çözümü 1. sırada yer almaktadır. 

Öğrencilerden istenilen en iyi 10 beceri 

2015 yılının öncelik sıralaması 

1. Karmaşık problem çözümü 

2. Diğer insanlarla iş birliği 

3. İnsan yönetimi 

4. Eleştirel düşünme 

5. Anlaşma 

6. Kalite kontrol 

7. Hizmet yönetimi 

8. Yargı ve karar verme 

9. Aktif dinleme 

10. Yaratıcılık 

 

2020 yılının öncelik sıralaması 

1. Karmaşık problem çözümü 

2. Eleştirel düşünme 

3. Yaratıcılık 

4. İnsan yönetimi 

5. Diğer insanlarla iş birliği 

6. Duygusal zekâ 

7. Yargı ve karar verme 

8. Hizmet yönetimi 

9. Anlaşma 

Şoförler belediyeden ayrıldı, sonuç ne oldu? Şoförler belediyeden ayrıldı, sonuç ne oldu?

10. Bilişsel esneklik 

 

Başarı için ilk aşamada neler yapmalıyız? 

* PISA sınavlarında 61 ülke arasında sürekli olarak 40-50. sıralarda olmamızın sebepleri mutlaka yakından etüt edilmelidir. Bizim yerimiz ilk 10 arası olmalıdır. 

* Tüm öğretmenler 4-5 yılda bir meslekî sınava tâbî tutulmalıdır. Yetersiz öğretmenler zorunlu kurslara gönderilmeli, gelirleri de daha düşük olmalıdır. Almanya’da bu on yıllardır uygulanmaktadır. Yetersiz öğretmenler mecburî olarak kurslara yollanmaktadır. Bu ülkede özellikle meslek liselerinde dersleri öğretmenler veriyor. Sınavları başka uzman kurum yapıyor. Öğrencisi sürekli başarısız olan öğretmenler işten çıkarılıyor. 

* Lisede makine alanında okuyan makine mühendisi, bilişim alanında okuyan bilgisayar mühendisi, elektrik alanında okuyan ise elektrik mühendisi olabilmelidir. Yani tüm meslekler lisede alınmış olan eğitimin üzerine inşa edilmelidir. 

* Okullar arası rotasyon (zorunlu yer değiştirme) mutlaka olmalıdır. Bir öğretmen 10-20-30 yıl aynı okulda çalışamamalıdır. Yer değişikliği il içi ve il dışı olabilmelidir. Polis ve asker nasıl yer değiştiriyor ise eğitimciler de değiştirmelidir. Uzun süre aynı yerde çalışan öğretmenin verimi düşmektedir. Etik kurallar uygulanamaz olmaktadır. 

* Bütün okullarda yerli işletim sistemi (Pardus) ve ücretsiz ofis yazılımı (Open Office Org) öğretilmelidir. Türkiye’de bulunan bilgisayarların hemen hemen tümünde Microsoft tarafından üretilen pahalı ve yetersiz yazılımlar kullanılmaktadır. Bu iki yazılım kullanıma girdiği takdirde yılda 2-3 milyar dolarlık bir tasarruf söz konusu olacaktır. 

* Öğretmenlerin tüm idari (yönetimsel) görevlendirmeleri objektif kriterlerle ve liyakate göre yapılmalıdır. Yeteneksiz, bilgisiz kişilerin yönetici olması misyon ve vizyonu işlemez hâle sokmaktadır. 

* Sendikalar/STK’lar eğitimi yükseltmek için de projeler, projeksiyonlar, vizyon belgeleri sunmalıdır. Sadece ücret talebi içinde olan sendikal model 20. yüzyılda kalmıştır. Kökü dışarıda, düşman ülkelerin desteklediği art niyetli dernek ve vakıfların reçeteleri ise kâle alınmamalıdır. 

* Ders kitapları yalnızca çok fakir öğrencilere parasız verilmelidir. Ya da kitapların bedeli öğrenci velisine ödenmelidir. Şu anki uygulama yılda tahminî 400-500 milyon doların heba olmasına sebep olmaktadır. 

* Her okul ya da her il kendi ders kitabını kendisi belirlemelidir. Her okula/öğrenciye aynı seviyede ders kitabı vermek doğru değildir. Yani fen lisesinde okutulan fizik kitabı meslek lisesi öğrencisine verilmemelidir. 

* Klavyesiz tablet ile öğretim kesinlikle doğru değildir. Bu yöntem öğrencilerde birçok ruhsal sorunlara sebep olmaktadır. Vazgeçilmelidir. 

* Merkezî sınavların sayısı azaltılmalıdır. Finlandiya’da lise seviyesine kadar merkezî sınav yoktur. Biz de bu yolu seçmeliyiz. 

* Okulların açık olduğu gün sayısı Japonya’da 240’tır. Bizdeki rakam 180 gündür. İlk etapta 200 gün yapılmalıdır. 

* İlk 8 yıllık eğitimden sonra öğrenciler “yetenek analizlerine” göre okul/yol seçmelidir. Yani zekâ/bilgi seviyesi uygun olmayanlar asla akademik okullara girememelidir. 

* Özel dershaneler Finlandiya’da olduğu gibi tamamıyla sistemin dışına çıkarılmalıdır. Yani eğitim örgüsünde bu kurumlar rol almamalıdır. 

* Haftalık ders saatlerinin sayısı Finlandiya’da olduğu gibi azaltılmalıdır. Öğrenmeyi öğrenme konusunda eğitilen öğrenciler evinde, kütüphanede yeni bilgiler bulmayı bilmelidir. Şu anda bir meslek lisesi öğrencisi okulda 44-48 saat, destekleme ve yetiştirme kursunda 12 saat ders görüyor. Haftada 60 saat ders yaptırılan bir çocuk sosyalleşemez, çocukluğunu/gençliğini yaşayamaz. 

* Kitap yazan, proje üreten öğretmenlere ek ödemeler, teşvikler sağlanmalıdır. 

* Eğitimde özelleştirme (özel müteşebbis) payı yüzde 10’lardan yüzde 50’lere çıkarılmalıdır. 

* Meslekî ve teknik eğitimde yüzde 70’lik oran yakalanmalıdır. Şu anda bazı şehirlerin meslekî eğitim alan öğrenci oranları yüzde 40-52 seviyelerine yükselmiştir. 

* Okullar her türlü imkânın (tesisin) olduğu büyük kampüslerde (külliyelerde) toplanmalıdır. 

* Sadece çok yüksek zekâlı öğrenciler STEM esaslı fen liselerine girebilmelidir. 

* Öğretmenliğin geliri daha cazip hâle getirilmelidir. Şu anda büyük şehirlerde öğretmenlerin geçinmesi çok zor bir iş hâline gelmiştir. 

* Üniversitelerin 21. yüzyılın (bilgi çağının) ihtiyaçlarına uygun bölümler açması sağlanmalıdır. İş sahası olmayan bölümler kaynak israfından başka bir durum değildir. 

* Uygulama basamağı olmayan, sadece sözlü anlatım içeren derslerin (tarih, felsefe, coğrafya vb.) illâki okulda okutulmasına gerek kalmamıştır. Bu dersler web üzerinden sunulup, sınavları okulda yapılabilmelidir. Yani dileyen öğrenciler bu dersleri web üzerinden zaman, mekân zorunluluğu olmadan alabilmelidir. 

* Meslek liselerindeki öğrenciler son sınıfta (12. sınıf) haftanın 5 günü işletmeye staja gitmelidir. Sadece 1-2 ay okulda meslekî dersler verilmelidir. Şu anki uygulama doğru değildir. 

* Meslek yüksek okulları MEB’e bağlanmalı, bu okulların alan ve dalları yeniden kurgulanmalıdır. Şu anki uygulama sadece kaynak israfıdır. Meslek lisesinde okutulan derslerin aynısı MYO’da okutulmaktadır. 

* Meslekî ve teknik okullarda genellikle dar gelirli ailelerin evlatları öğrenim görmektedir. Bunlara her gün ücretsiz öğlen yemeği verilmelidir. 

* Sadece meslekî ve teknik okulların 10-11-12. sınıf öğrencileri değil, tüm öğrenciler iş kazalarına karşı sigortalı olmalıdır. 

* Ücretli öğretmen çalıştırmak pedagoji/toplam kalite/ücret adâleti bakımlarından faydalı olmamaktadır. Bu yöntem azaltılmalıdır ya da tümden kaldırılmalıdır. 

* 2 yıllık meslek yüksek okullarını bitirenler öğretmenlik mesleğine hiçbir biçimde dâhil olamamalıdır. 

* İlkokullarda tütün, alkol, uyuşturucu, obezite (NBŞ, GDO) ile ilgili “içeriği doğru olan” dersler, seminerler daha ciddî verilmelidir. 

* Parlak beyinli insanlarımızın yurtdışına gitmesini (beyin göçü) önleyici maddî ve manevî düzenlemeler yapılmalıdır. 

* 2005 yılından beri yürürlükte olan MEGEP (Meslekî Eğitimi Geliştirme Projesi) kapsamında hazırlatılan 1500 adet kadar modül kitabı son derece yetersiz ve içeriği zayıftır. Bu kitapların uzman kişiler tarafından yenilenmesi icap etmektedir. 

* Okullarda tek tip kıyafet (üniforma) uygulaması olmalıdır. Markası belli olan, ahlâkî normlara uymayan kıyafetlerle okula gidilememelidir. Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Gürcistan, KKTC gibi ülkelerin okullarını yakından gördüm/inceledim. Hemen hemen hepsinde gösterişten uzak, hareket kolaylığı olan tek tip (bir örnek) giysiler var idi. Serbest kıyafet ile yapılan eğitim pedagojik ve ruhsal sorunlara yol açmaktadır. Gençler okula uygun giysi seçme konusunda makul değildirler. 

Eğitimde bize yol gösterecek, pusula olacak kıymetli sözlerimizden bir demet arz edelim: 

* Hayırlı işlerinizde acele ediniz. (Hadis-i şerif) 

Hedefleri ve zamanı iyi yönetebilmek. 

* Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz. (Hadis-i şerif) 

Öğrenimi hayat boyu devam eden bir süreç olarak görmek. 

* Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez. (Mevlâna) 

Bilgiyi paylaşmak ve yayılmasını sağlamak. 

* Tefekkür aklın sadakasıdır. (İbrahim Ethem) 

Etkili düşünme becerisine sahip olmak. 

* İlim, ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden temin edilen faydadır. (İmam-ı Şafii) 

Bilgiyi yorumlayarak toplum yararına kullanılacak bir hâle getirmek. 

* Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder. (İmam-ı Gazali) 

Delilleri, tezleri, iddiaları ve düşünceleri etkin bir biçimde analiz etmek. 

* Bilmek başka, bulmak başka, olmak daha başka. (Mevlâna) 

Bilgileri yorumlamak, keşfetmek ve en iyi analize dayalı olarak sonuçlar çıkarmak. 

* Faydasız bilgiden Allah’a sığınırım. (Hadis-i şerif) 

Bilgi edinirken ve analiz ederken ihtiyaç odaklı düşünmek. 

* İlmin yarısı, soru sormaktır. (Hadis-i şerif) 

Farklı bakış açılarını açıklayan ve daha iyi çözümlere götüren sorular belirlemek ve sormak. 

* İki canlı kuşu birbirine bağlasan, dört kanatlı oldukları hâlde uçamazlar, çünkü ikilik mevcuttur. (Mevlâna) 

Takım çalışmasında uyumlu olmak ve işbirlikçi çalışabilmek. 

* En çok sevdiğim kimse, bana ayıp ve kusurlarımı haber verendir. (Hazreti Ömer) 

Övgü, başarısızlık ve eleştiriyle olumlu bir tutum içinde baş etmek. 

* Aklın varsa bir başka akılla dost ol da işlerini danışarak yap. (Mevlâna) 

Bir hedefe yönelik çalışırken farklı fikirlerden faydalanmak. 

* İnsan ruhunu iki şey karartır: Susulacak yerde konuşmak ve konuşulacak yerde susmak. (Sadi Şirâzî) 

Ne zaman dinleyeceğini ve ne zaman konuşacağını bilmek. 

* Yaratılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü. (Mevlâna) 

Kültürel farklılıklara saygı göstermek. 

* İki günü birbirine eşit olan zarardadır. (Hadis-i şerif) 

Zamanı ve projeleri etkili yöneterek sürekli gelişim sağlamak. 

* İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. (Hadis-i şerif) 

Zihninde toplum yararını düşünerek sorumlu davranmak. 

* Kıyamet koparken bile elinizde bir fidan varsa onu dikiniz. (Hadis-i şerif) 

Çevresel sorunlar karşısında bireysel ve toplu olarak eyleme geçmek. 

 

Sonuç olarak; insanlar bilmedikleri mevzularda konuşmasalar dünya büyük bir sessizliğe gark olur şeklinde çok anlamlı bir söz var. Eğitim konusunda sadece bilgi sahibi olanların fikir üretmesi lâzımdır. 2023 yılına giderken, endüstri 4.0 üretim modeline uygun yeni/çağa uygun bir eğitim örgüsü oluşturmamız zor bir iş değildir. Ülkemizde dünya çapında eserler ortaya koymuş yeterince uzman/bilgin vardır. ABD’nin, AB’nin art niyetli uzmanlarının eğitim planını değil Türk eğitim modelini ortaya çıkarmalıyız. 

 

 

Ali Özdemir

Uzm. Elk. Öğret. - Eğitimci - Yazar  

www.aliozdemir.net

 

0505 220 83 85

@aliozdemir_net

Editör: TE Bilisim