Ekmeğini gazetecilikten kazanmıyordu belki ama mesleğin içerisinde yer aldığı süre zarfında kendisinden ‘Gazeteci’ diye bahsettirmeyi başarmış biri olarak veda etti Zonguldak’a Ahmet Öztürk…
Zonguldak’ta 47 yıldır gazetecilik yapan ve henüz lisede öğrenciyken kendisini mesleğin içerisinde bulan Ahmet Öztürk, ilk olarak Ertuğrul Emral’ın sahibi olduğu ve Yazı İşleri Müdürlüğü’nü Ali Yalvaç’ın ve Haber Müdürlüğü’nü Adnan Küçükvar'ın yaptığı Haber Gazetesi’de mesleğe başladı. 47 yıllık meslek kariyerine Haber Gazetesi’nde, İnanış Gazetesi’nde, Zonguldak Gazetesi’nde, Karaelmas Gazetesi’nde, Gerçek Gazetesi’nde, Yeni Haber Gazetesi’nde, Demokrat Gazeteleri’nde, Türkiye Gazetesi’nde ve Ereğli Önder Gazetesi’nde aldığı çok sayıda görevi sığdıran tecrübeli gazeteci Ahmet Öztürk, hayatına Manisa’nın Yunusemre ilçesinde devam edecek. Türkiye Cumhuriyeti 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in siyasi tarihine damga vuran sözleri arasında yer alan 'Memlekette benzin vardı da biz mi içtik?' cümlesini okuyucularla buluşturan gazeteci Ahmet Öztürk ile yaptığımız çok özel röportaj sizlerle…
Fadime YILMAZ ELMA: Zonguldak’ta bazı gazeteciler arasında yer alan kavgaları, atışmaları neye bağlıyorsunuz? Bu konu ile ilgili düşünceleriniz neler?
Ahmet ÖZTÜRK: Zonguldak basınında benim gazetecilik yıllarına başladığımdan beri devam eden kavga süreci var. O zamanlar İnanış Gazetesi’nin sahibi rahmetli Kemal Sönmez ve Ali Bahadır hemen hemen her gün birbiriyle didişir, yazışırdı. Ama şuan ki gibi belden aşağı yazışmalar değildi. Tatlı yazışmalardı. O günün okurları ‘Kemal Sönmez ne yazdı?’, ‘Ali Bahadır ne yazdı?’ diyerek gazeteyi almak için uğraşırlardı. Kavganın sebebi ekonomik değildi bence. Şu anki gazetelerin yaptığı kavga gibi değil. ‘Sen bana neden ilan vermedin, sen bana neden abone olmadın?’ kavgası hiçbir zaman olmadı. Rahmetli Kemal Sönmez Doğru Yol Partisi’nde sağ görüşe sahip, Ali Bahadır sol görüşe sahipti. Genelde siyasi kavgalar olurdu. Ama dediğim gibi belden aşağı kavga olmadı. O zaman Şafak ve Vatan Gazetesi bu kavgaların içine hiç girmedi. Adnan Küçükvar gazetenin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yaptığı zamanlarda o da kavgaların içine hiç girmedi. Adnan abi soyut işler değil de hep somut işlerle uğraştı. Devamlı güzel otoriter yazılar yazdı. Şuanda yazdığı yazı stilinde hiç sapmadığını görüyorum. Ustamı takdir etmek ve saygı duymak gerekir.
“GAZETECİLERİN KENETLENMELERİ GEREKİR”
-Peki günümüz kavgalarının temelini ne oluşturuyor?
Günümüzde ki kavgaya gelince hep ekonomik nedenden dolayı kavgalar çıkıyor. Gazeteler biliyorsunuz hep ekonomik sıkıntılar çekiyor. Önceden biz hiç abonelik sıkıntısı çekmezdik. Türkiye Taşkömürü Kurumu zamanında Ereğli Kömürler İşletmesi her gazeteye 50-60 tane abone olurdu. Genel Maden İşçileri Sendikası abone olurdu. Kamu Kurumları abone olurdu. Dolayısıyla hiçbir gazete ekonomik sıkıntı çekmezdi. Kavgalar ekonomik sıkıntıdan kaynaklanan kavgalar olmazdı. Sadece siyaset ve kişisel kavgalar olurdu. Bu kişisel kavgalar sayfalara da yansımazdı. Şuanda bakıyorum genç arkadaşlarımız sırf abone olmadı diye karşı taraf hemen saldırıyor. Bence saldıracakları kişiler kendileri değil abone olmayan kurumun veya kişilerin kulaklarını birlikte çekmelidirler. Gazetecilerin kenetlenmeleri gerekir. Bu kenetlenme olmadığı sürece Zonguldak’ta kavga her zaman devam edecek. Zonguldak’ta ki kavgaların bir de ana nedeni, bence bizim önümüzde tek Gazeteciler Cemiyeti vardı. Rahmetli Yusuf Günaydın’ın dönemi. Gazeteciler Cemiyeti’nden sonra birkaç değişik dernek kuruldu. Karaelmas Gazeteciler Derneği, Gazeteciler Cemiyeti’ne alternatif bir dernek olarak ortaya çıktı. Amacı da sadece gazetecilik yapan kişilerin olmasıydı. Rahmetli Yusuf Günaydın’ın tüzüğünde gazeteciliğe hevesli herkes gazeteci olabilir ibaresi vardı. Gazeteci olan olmayan herkes gazetecilik yapıyordu. Basın kartı alıp gazeteci adı altında sağa sola hava atıyorlardı. Şimdi aynı mıdır değil midir, bilmiyorum. Ben kendimi soyutladım, çektim. Benim bu zamana kadar hiçbir gazeteciyle kavgam olmadı. Birkaç yazım olmuştur onlarda eleştiriler yazılardı. Artık kurumlar gazetelerden desteğini çekti. Basın İlan Kurumu gazetecilerin nerdeyse ortağı oldu. Daha önceden gazeteciliğin aldığı resmi ilanların büyük bir payı Basın İlan Kurumu’na gidiyor. Bu8da resmi ilan alan gazeteleri zor durumda bırakıyor. Zor durumda kalınca da yaşamak için sağa sola saldırıyorlar. Doğru mu? Değil tabi ki!
“KEMAL SÖNMEZ'İN KESİNLİKLE GARİBAN İLE HİÇBİR İŞİ YOKTU”
-Gazetecilik sizin için ne ifade ediyor?
Ben gazeteciliğe ilk önce heves ile başladım. Ben gazetelere gençken gidemezdim, mahallelerin sorunlarını yazarak mektup atardım. O gazetelerde o mektuplarım yayınlarlardı. Daha sonra kendi kimliğimi ortaya çıkartarak gazetecilik yapmak istedim. İlk gazeteciliğimi de rahmetli Ertuğrul Emral’ın gazetesinde başladım. Adnan Küçükvar, Yazı İşleri Müdürü Ali Yalavaç o zaman popüler bir gazete çıkartıyorlardı. O zaman gazete sayısı da az olduğu için çok güzel bir gazete çıkarıyorlardı. O zamanlarda Adnan Küçükvar bana çok güvenmişti. İlk habere gidişim ise Süleyman Demirel’in Karabük’e kongreye geldiği zamandı. Adnan Küçükvar beni oraya gönderdi ve o kongreyi takip etmemi istedi. Ben öyle dediği zaman çok heyecanlandım. Çünkü o zamanlarda devlet başkanının takip edecek tam bir tecrübem yoktu. O günlerde benzin-mazot sıkıntısı çok vardı ve muhalefet tarafından çok eleştirildi. Süleyman Demirel’de ‘Mazot vardı da ben mi içtim, benzin vardı da ben mi içtim?’ diyerek bu espriyi gündeme getirdi. Ben orada bunu hemen yazını başına aldım ve Adnan abiye getirdim. Adnan abi de beğendi ve yazıyı aynı şekilde koydu. Ondan sonra Ali Yalvaç ve Adnan Küçükvar bana daha çok güvendi ve önemli haberlere gönderdiler. Daha sonra köşe yazarlığına başladım değişik nedenlerden dolayı farklı gazetelere geçtim. Rahmetli Kemal Sönmez’in gazetesinde yıllardır 1. sayfadan köşe yazarlığı yaptım. Kemal Sönmez rahmetliyi herkes yanlış anladı ama Kemal Sönmez'in kesinlikle gariban ile hiçbir işi yoktu. Rahmetli Sönmez vatandaşın cebine el uzatan esnafa yükleniyordu. Esnaftan vatandaşın intikamını alıyordu. Dolayısıyla Kemal Sönmez sevilmeyen adam ilan ediyordu. Çünkü doğruları yazıyordu gerçekten doğruları yazdığı için en sevilmeyen adamdı. Ama Kemal Sönmez buna rağmen yılmadan gazeteciliğini sürdürdü. Şuanda da kızı devam ettiriyor. İnanış’ın devam etmesini bende istiyorum. İnşallah sonuna kadar da devam eder.
“GAZETEDEN ALDIĞI GAZETECİ KİMLİK KARTI İLE GAZETECİLİK OLMAZ”
-Genç gazetecilere önerileriniz neler?
İlk önce kendine güvenecekler, özgüvenleri olacak. Ben gazeteciyim diye sağa sola elinde fotoğraf makinesi ile ajanda ile gazetecilik olmaz. Hele ki gazeteden aldığı gazeteci kimlik kartı ile gazetecilik olmaz. Gazeteci kendini yazdığı yazılar, yazdığı haberlerle kendini ilan edecek. Ben gazeteciyim diyebilmesi için kamuoyunun istediği arzu ettiği haberleri taşıyacak. Haberleri koklasınlar, ne olduğunu anlasınlar en azından 5N1K kuralını öğrensinler, kitap ve farklı gazeteler okusunlar. Bu meslek saygın bir meslek. Bu saygınlığı kendi meslektaşlarımız bozuyor. Biz Vali’nin yanına kravatsız, takım elbisesiz gitmezdik. Şimdi bakıyorum bir kot pantolon, bir tişört ile gidiyorlar. Bu bence hiç hoş değil. Sen karşı taraftan saygı görmek istiyorsan senin de karşı tarafa saygı göstermen gerekir. Karşı tarafın makamına saygı gösterdiğin sürece o makam sizi mutlaka el üstünde tutar. Bizim eskinden haber kaynaklarımız hep bürokrasilerdi. İkili çok görüşmeler yapardık. Şuan ki arkadaşlarımız ise bürokratlarla görüşmüyor değil görüştürülmüyor. Neden? Gazeteci kafasında kendi yapacağını tasdik etmiş, bürokratın diyeceğini değil o taslağa göre gidiyor. Ve söylenen şeyi çarpıtarak gazetesine yansıtıyor. Buda hiç hoş olmuyor.
-Mesleğinizi yaptığınız dönemde hiç unutamadığınız bir anınız oldu mu?
Kozlu’da Grizu olmuştu. O zaman 9 tane maden şehidimiz vardı. Fakat oranın Müessese Müdürleri yer altında ki ölüm sayasını açıklamakta zorluk çekiyorlardı. Bütün yetkililer toplantı yapacaktı o zaman. Ben her zaman o tür yerlere takım elbise ile giderdim. Beni gazeteci değil de Maden Mühendisleri’nden biri zannederek dışarı çıkartmadılar. Orada 9 tane ölünün olduğunu söylediler ve ben orada o haberi aldım. O zamanlarda sadece telefonla irtibat vardı. Telefonla Türkiye Gazetesi’ne haberi bildirdim. Cep telefonu olmadığı için bana ulaşamıyorlardı. Çünkü Türkiye Gazetesi kocaman bir ajanstı. Ajanstan böyle haber geçince Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni bizzat beni arayarak haberin doğruluk derecesini öğrenmeye çalışmıştı. Bende gençliğin verdiği heyecan ve haberi atlatmanın sevinciyle sağda solda sakladım ve büroya geçtim büroda bir telaş Genel Yayın Müdürü seni arıyor dediler. Hemen İstanbul’la irtibat kurdum ve olayı anlattım. Ertesi gün manşette bu haber manşet olarak çıkmıştı. O zaman ki diğer gazetelerde ölü sayısını vermemişti. Yani diğer tüm ulusal gazetelere haber atlatmıştık.
“MANİSA’DA BİR KAPINIZ OLDUĞUNU BİLİN İSTİYORUM”
-Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Ben doğduğum, büyüdüğüm, çocukluğum, gençliğin ve ortanca yaşlılığımı en güzel şekilde geçirdiğim Karaelmas diyarı Zonguldak kentine veda ederken, Şehzadeler şehri Manisa’ya merhaba diyeceğim. Kültürü ile, birikimi ile, doğup büyüdüğüm bu kente veda edişim, her şeyi bana aşina bu kentten kızgınlığımdan, yabancı kaldığımdan, paradan, puldan değil, çocuklarım, torunlarım Manisa’da oldukları içindir. Bir deniz kenarı özlemi, kömür kokusu, belki yemyeşil doğadan ayrılacak olmam bu denli içimi acıtan bir veda oluyor iken, diğer taraftan en büyük oğlum Aytaç Öztürk'ün basın mesleğini Zonguldak’ta sürdürecek olması benim de bir ayağımın Zonguldak ta olacağı ve çocukluğum, gençliğimin geçtiği bu şehirden bağımın kopmayacak olma anlamına gelmesi beni teselli ediyor. Zonguldak’tan ayrılarak Manisa’ya yerleşmem süreci içinde Zonguldak’ta beni hiç yalnız bırakmayıp her zaman yanımda olan gazeteci dostlarım Selahattin Temiz, bana mütevazi veda gecesi düzenleyen Mustafa Özdemir ve o gün de yanımda olan Cevdet Akgün ve Ramazan Doruk, Selahattin Temiz'e, Maden Mühendisleri Lokalinde beni ağırlayan amca oğlu ve Zonguldak’ın önemli kalemlerinden Ahmet Öztürk'e, Karaelmas Gazeteciler Derneği’nde veda toplantısı düzenleyen Dernek Başkanı Mustafa Emen ve yine o toplantıda da yanımda olan Cevdet Akgün, Osman Sav, Selahattin Temiz’e, Fadime Yılmaz Elma’ya, Ünal Sağlam’a, gazetesinde yılları mı verdiğim Önder Gazetesi sahibi Celal Bozkuş’a , Eyüp Bektaş, Mustafa Bektaş, Derya Tetik’e ve her zaman yanımda olan ve hiç bir zaman destek ve yardımlarını esirgemeyen ve buradan teker teker isimlerini yazmaya kalksam sayfaların yeterli kalmayacağı tüm dostlarıma teşekkür ediyorum. Hakkınızı helal edin ve Zonguldak’ı en iyi şekilde temsil edeceğim. Manisa’da bir kapınız olduğunu bilin istiyorum.
Haber: Fadime YILMAZ ELMA