ZONGULDAK

Zonguldaklı Yıldıray Baştürk, hayat hikayesini anlattı...

Abone Ol

A Milli Takım'ın dünya üçüncüsü olarak tarihinin en büyük başarısını kazandığı 2002'de 10 numara pozisyonunda oynayan Yıldıray Baştürk Türk futbolu ile ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

2002 Dünya Kupası’nda üçüncü olan Türkiye’nin 10 numarası Yıldıray Baştürk, Ajansspor'a açıklamalarda bulundu.
 
İşte Baştürk'ün sorulara verdiği yanıtlar: -Çocukluk yılların nasıldı? Gurbetçi bir ailede yetişmek zor muydu? Zonguldaklı madenci bir babanın çocuğuydum. Babam Almanya'ya madenci olarak çalışmaya geldi. Her gurbetçi gibi biraz para kazanıp Türkiye'ye dönecekti. 7 kardeştik. Benden küçük bir kız kardeşim var. Diğerleri benden büyük abi ve ablalarım. Babam madenci olduğu için kısıtlı imkanlarla büyüdük. 3-4 kardeş bir odadaydık. Lüks hayat yaşamadık. Ama dolu dolu günlerimiz oldu.
 
"Kafeslerde top oynuyorduk" -Futbola merakın ne zaman başladı? Abilerim sokak aralarında futbol oynuyordu. Küçük dar alanda kafes diye tabir edilen sert zeminde top oynuyorlardı. Etrafı tel örgülerle çevriliydi. Ben de onlara katılıyordum. Orada oynarken 7 yaşında keşfedildim. Tesadüfen beni bir kulüp yetkilisi görmüş. Daha sonra ertesi gün babamla beni kulübe davet ettiler. Babam karşı çıktı. ‘Futbol masraflı’ dedi. ‘Krampon, malzeme falan pahalı şeyler’ dedi. Okula odaklanmamı istiyordu. Fakat abilerim onu bir şekilde ikna etti, doğduğum bir köy takımında amatör olarak futbola başladım. İki sene sonra SG Wattenscheid 09'un alt yapısına transfer oldum. Bizim köy takımı onları yenince ertesi yıl beni aldılar.
 
"Sağım etkiliydi ama solum da iyiydi" -Mevkii olarak nerde oynuyordun? Hangi ayağın daha etkiliydi? Daha çok kaleye yönelik, gol atan orta saha pozisyonundaydım. Sağ ayaklıyım ama her ikisini de çok iyi kullanıyordum. Sol ayakla da gollerim var. Belki de sağ ve sol ayakla attığım goller yarı yarıyadır. "İlk transfer param 500 marktı" -Futboldan kazandığın ilk parayla ne aldığını hatırlıyor musun? Evet hatırlıyorum. 15 yaşındaydım. O zaman Wattenscheid altyapısındaydım ve 500 Alman Markı almıştım. - O parayı babana mı verdin? Hayır. Babam ‘Bu para sende kalsın, biriktir’ dedi. ‘Kendine iki sene sonra araba alırsın’ dedi. Sonra da öyle oldu. "Topmöller benim için piyangoydu" -Profesyonelliğe ne zaman adım attın? 17 yaşına kadar Wattenscheid'da oynadım. İlk profesyonel sözleşmeyi Bochum'la imzaladım. Hocamız Klaus Toppmöller'di. Benim yıldızımı parlatan teknik adamdı. Beni Wattenscheid'ta izleyip Bochum'a aldırmıştı. Çok iyi bir hocaydı. Bu yüzden çok şanslıydım. Gençlere değer veren hocaydı. Benle birlikte 4-5 Bochumlu genç oyuncuyu A Takım'a çıkardı. Bana güven veren biriydi. Genç olmama rağmen formayı tereddütsüz verdi.
 
"Dar alan için bana tüyolar verdi" -Toppmöller'in hangi yönleri seni etkiledi? Motivasyon yönü üst düzeydeydi. Futbolcuyu iyi tanıyan, her futbolcuya aynı davranmayan, futbolcunun özelliklerine ve karakterine göre davranan hocaydı. Kimden maksimum verim alacağını iyi bilirdi. Bana yeteneklerimi kullanmam için özgüven aşılardı. Dar alanda nasıl etkili olabileceğim hakkında bana tüyolar verirdi. "Yeşil saha şirket, ben şeftim" -Onunla ilgili bir anın var mı? Toppmöller, beni bir gün yanına çağırdı. ‘Tamam...Futbol bir takım oyunudur’ dedi. ‘Ama her futbolcu sahada kendi şirketini yönetir gibi sorumluluk almalı; kendi özelliklerini ön plana çıkarmalı’ dedi. ‘Ona göre saha içinde davranman lazım’ dedi. Bana şöyle oynamalısın deseydi belki bu kadar çabuk kendimi gösteremezdim. Brezilyalı Ronaldo'ya hayrandım" - İdolün var mıydı? Brezilyalı Ronaldo'yu çok beğeniyordum. O zamanlar Inter’de oynuyordu. "Almanlar benim için geç kaldı" -Milli Takım tercihin nasıl gerçekleşti. Almanlardan teklif almış mıydın, yoksa bizimkiler mi önce davrandı? Ben 15 yaşında Türk Genç Milli Takımı'nda oynadım. O dönem kural bir kere milli takımı seçtiğinizde orda kalmak zorundaydınız. Şimdiki gibi git gel yapamıyordunuz. Almanlar 17-18 yaşında iken beni almak istediler ama geç kaldılar. Ben ay-yıldızlı formayı seçmiştim. 50 kez genç milli oldum. En fazla geç milli takımda oynayan futbolculardan biriyim. "Serpil Hamdi Tüzün'ün jenerasyonundanım" -Seni kim milli takıma kazandırdı? O zaman scoutluk pek gelişmemişti Münih'te Türk oyuncularının forma giyeceği bir turnuva organize edilmişti. Wattenscheid'tan Ahmet Dursun'la birlikte turnuvaya katıldık. Trabzonsporlu Necati (Özçağlayan) hoca bizi seçmişti. Altyapı sorumlusu ise Serpil Hamdi Tüzün’dü. O dönem Genç Milli Takım çok başarılıydı.
 
"Pis Türkler dedikleri oldu" -Futbol kariyerinde herhangi bir ırkçı saldırıya uğradın mı? Direkt olarak bir saldırı olmadı. Fakat rakip takım taraftarlarının 'Pis Türkler' dediklerini duyuyorduk. O kaçınılmaz. Ama dediğim gibi kendi arkadaşlarımdan veya kulüp içinden böyle bir şeye maruz kalmadım. "Sadettin Saran beni Fenerbahçe'ye istedi" -Senin hakkında hemen her sezon 3 büyük takıma transfer olacağınız yazılıp çiziliyordu. Sana Türkiye'den teklif yapan oldu mu? Açıkçası hepsi beni istiyordu. Sonuçta A Milli Takım oyuncususun. Dönem dönem teklifler geliyordu. 2001-2002'de Leverkusen'de oynarken Fenerbahçe çok istemişti. O zaman Sadettin Saran'la görüşmüştüm. Ama ben Avrupa'da kalmayı tercih ettim. 2006-2007 Berlin döneminde Galatasaray'dan çok arayan vardı. Beşiktaşlı yöneticilerle de görüşmüştüm. "Türkiye'yi son dönemime bırakmıştım ama..." -Yani hiç aklından Türkiye'de oynamak geçmedi diyebilir miyiz? Belki birçok futbolcu gibi kariyerimin son dönemlerinde Türkiye'ye giderim diye düşünüyordum. Tıpkı şu an Mesut Özil'in yaptığı gibi. Veya Hamit Altıntop nasıl geldi son döneminde. Öyle bir sonlandırma vardı aklımda her zaman. Sakatlıklar oldu son dönem. O yüzden o transferi yapamadım. Yoksa Türkiye'de 2-3 sezon 4 büyüklerde oynamak isterdim. "Büyük abim beni Beşiktaşlı yaptı" -Peki Türkiye'de sempati duyduğun veya çocukken taraftarı olduğun bir takım var mı? Aşırı derece bir sempatim yoktu fakat Beşiktaşlıydım. En büyük abimden dolayı. Çünkü en fazla o benimle ilgileniyordu. Bir şekilde beni Beşiktaşlı yapmıştı. Ama fanatik değildim. Zaten şu an Türkiye Ligi'ni izlemek de pek sağlıklı değil. (Gülerek) "Süper Lig'i izlemek akıllı işi değil" -Neden? Süper Lig'i izleme imkanın mı yok? Hayır o anlamda demedim. İzliyorum fakat herkes hakemlerden, şundan bundan şikayetçi. Her kesimden ağır eleştiriler olduğu için izlemenin bir anlamı yok. Demek ki hoş olmayan şeyler var ki kimse memnun değil. Hak yeniyorsa futbol oynamaya gerek yok. Sonuçta futbol bir oyun. Şampiyonlar Ligi finalinden sonra Dünya Kupası'na... -Şimdi gelelim 2002 Dünya Kupası finallerine. O zaman 23 yaşındaydın. Neler hissettin o turnuvada? 22 yaşındaydım. Benle Emre Belözoğlu en genç oyunculardık. Bayer Leverkusen ile Şampiyonlar Ligi finali oynayıp Dünya Kupası'na gitmiştim. Finalde Real Madrid'e 2-1 yenildiğimiz maçtan sonra direkt Kore'ye değil Hong Kong'a uçtum. Şenol Güneş'ten sadece 60 dakika... -Bir bakıma turnuvaya katılan en hazır oyuncuydun? Evet, dediğim gibi Şampiyonlar Ligi finalinde Real Madrid'le karşılaşmıştık. Daha önce Barcelona ile oynadık, Inter ve Juventus ile oynadık. Yani ben özgüven depolayarak Dünya Kupası finallerine gittim. İlk maçımız Brezilya idi. Bu özgüvenle o maçta sahanın en iyilerinden biriydim. Hasan Şaş'a asist yaptım. 60. dakikada Şenol (Güneş) hoca oyundan aldı ama yine de iyi bir maç çıkarmıştım. "Sergen Yalçın gibi yetenek yok"  -En iyi yerli 10 numara kim diye sorsam peki? Kendin dahil... Oğuz Çetin hoca için de iyi diyorlar. Fakat ben izlemedim kendisini. Benim dönemimde Sergen Yalçın diyebilirim. Çok yetenekliydi. Onun için çalışmayı sevmiyor diyorlardı ama çalışıyordu da yani. "Koşmayı sevmezdi ama hırslıydı" -Evet, Sergen Yalçın idman yapmayı sevmez derler. Sevip sevmediğini bilemem ama idmanlarda gayretliydi. İstediğin kadar yetenekli ol, gayretli değilsen profesyonel olamazsın. Sergen, belki koşmazdı fakat hırslıydı, azimliydi. Kendisi de diyor. Başkalarından daha fazla çalışsaydım o zaman farklı yerlere giderdim diye. "Sergen Yalçın, Topmöller gibi içi dışı bir" -Sergen Yalçın'ın teknik direktörlüğünü nasıl buluyorsun? Sergen hocanın bir avantajı var. Nasılsa öyle. Yok kıvırayım edeyim yok onda. Futbolcuyken de öyleydi. Düşündüğünü söylüyordu. Yapmacık değildi. İçi ve dışı bir yani. O da futbolcuları olumlu yönde etkiliyor bence. Takım olma yolunda hocanın böyle bir özelliği çok büyük avantaj. Topmöller de öyleydi. -Fatih Terim tarafından Euro 2008 finallerine götürülmemiştin. Neler yaşandı o süreçte? Bunu çok anlattım aslında. Biliyorsun elemelerde bazı maçlarda oynadım bazılarında sonradan oyuna girdim. Finallere katılmayı hak kazandık. Almanya'da Bielefeld'e kampa gireceğimiz gün geldi. O zaman 23 kişi kampa alınıp kadro 20'ye indiriliyordu. Bir hafta kamptaydık. Bochum'da hazırlık maçı oynadık Paraguay'a karşı. Berabere kaldık. O maçta ilk 11'e çıktım. İki gün sonra da Fatih (Terim) hoca, 3 kişi eleyecekti. 20 kişiyle İsviçre'ye gidecekti. "Oğuz Çetin ve Metin Tekin yüzüme bakamadı" -Senin 20 kişilik kadroda olmadığını nasıl öğrendin? Bir gün odadaki telefonum çaldı. 'Gel, hoca seninle görüşecek' dediler. Ben herhalde taktikle ilgili bir toplantı yapacak sandım. Toplantı odasına girdim. İçerde yardımcı antrenörler Oğuz Çetin, Metin Tekin ve Fatih Terim vardı. İçeriye girince anladım. Çünkü Oğuz ve Metin hoca yere bakıyordu. Ben de sıkıntı olduğunu hissettim. Fatih Terim'in karşısına oturdum. Bana 'Çok düşündüm. Hatta bu gece uyuyamadım. Ama seni finallerde ilk 11'de oynatmayı düşünmüyorum' dedi. Tabii olabilir. Hocanın tercihi sonuçta. ‘Fakat kulübede oturursan çok üzüleceksin' dedi. Belki kendisi bu dediklerini hatırlamıyor ama bana bunları söyledi. Kelimeler böyleydi."