Hani, sokaklara düşsem, karakollara sarsam, alışveriş merkezlerinin süslü camlarını kırsam... Ama, senin cam kalbini de değil...!
Ne değişirdi ki; aşka ve hayata dair..?Ne değişirdi esmerliğimizden....?
Ama bir yazar, nasıl olur da,sevdiğini tarif edemez ki...?
Değil mi, sen ki; yirmi iki yıldır aralıksız olarak yazan...
Hem sonra ne oldu?...
Garibim, baharım güz oldu.
Geçti ömrüm, bugün de yarın oldu...
Şu fani dünyada murad almadan,
Eller gibi şad olup da gülmeden,
Ellerin bağında gülü solmadan,
Baharım güz oldu, yazım kış oldu...
Esasında,çok uzun bir ömrüm olmalıydı, hayata dair kaybettiğim herşey için.
Oysa şimdilerde,seksen üç yaşına basmış ve karaciğer fonksiyonel bozukluğunla uğraşan, bir ihtiyarım.
Artık,kendimle hesaplaşma zamanımdır.
Hani sen Piraye olsan, ben Nazım olsam...
Seven mi , suçlu?Sevdiren mi suçlu, diye sorgulardım belki de?
Bir de kader var, ölmeden öldüren.Hergün seni kahır eden.
Pervane olan, kendini gizler miydi aşktan?
Herşey silinip, gidiyor hayat çizgimden.
İçimdeki azgın devi, o meçhul aşkın rüzgarına bırakıyorum artık.
Çok emek verip de, çabaladığım ama bir arpa boyu yol alamadığım her ne varsa, uzaklaşıyorum artık.
Vazgeçmek değil bu, sadece çaresiz kaldım.
Murat İleri