Dünya klasikleri arasındaki en ünlü realist eserlerden biri olan Suç ve Ceza sayfalar boyunca suçluluk duygusunu güçlü şekilde anlatması sebebiyle okuyucuyu etkisi altına alan psikolojik romanlardan biridir. Genel bir bakışla yazarın eseri ortaya çıkardığı dönemde hiçbir partiye bağlı kalmadan sosyal sorunları algıladığı gerçeklikle betimlediği, toplum eleştirisi yaptığı görülmektedir.
Roman özetle Raskolnikov’un hayatının bir bölümünü anlatır. Yoksul bir ailenin çocuğu olan karakterimiz üniversitede hukuk eğitimi almaktadır fakat maddi yetersizlikler sebebiyle eğitimini devam ettirmekte zorlanır. Düşünce yapısı olarak kendisine “Üstün insan.” adını veren Nietzsche’ın etkisindedir. Bu sebeple o da kendini üstün insan olarak tanımlamaktadır. Ailesinden gelen yardımlar kesilince bunalıma girer ve ardından borca batmaya başlar. Bu bataklıkta debelenirken çözümü değerli eşyalarını tefeci bir yaşlı kadına rehin vermekte bulur. Yaşantısını böyle devam ettirir. Ta ki günün birinde karakterimiz için iplerin tamamen koptuğu o ana dek. Borç aldığı tefeci kadını ve kardeşini baltayla cani bir şekilde öldürür. Sonrasında ise kendisini vicdan azabı ve korkunun pençesinde bulur.
Yazarın öncelikle üzerinde durduğu durumlardan birinin toplum tarafından sakıncalı, zararlı ya da sadece kötü olarak nitelendirilen insanların bu tarz bir sona mahkûm bırakıldığında neticesinin neler olabileceğini sorgulamak olduğunu düşünüyorum. Geçmiş, şimdi ya da gelecek… Zaman her ne olursa olsun toplumun bu ve benzeri sıfatlarla tanımladığı kişiler için benzer temennileri her daim oluşur. Yazar, halktan birinin bu şekilde kendi adaletiyle olaya dâhil olup ceza kesmesi durumunda neticenin ne olabileceğini psikolojik boyutuyla ele almıştır. Raskolnikov kendi döneminde eğitimli ve iyi bir gençken kalkıştığı iş onu bambaşka bir yere getirir. Tam burada Dostoyevski okuyucuya şu soruyu sorar: “Hastalık mı suçu doğuruyordu, yoksa suç mu kendi yapısına uygun, hastalığa benzer bir şeyleri geliştiriyordu?”
Raskolnikov işlediği cinayetten sonra kendini hastalığın pençesinde bulur. Yaşadıklarını usta bir kalemin dizelerinden okuyan okuyucu içinse durum sadece okumak olmaktan çıkar. Kendini bütün bunları yaşarken bulur ve o an suçla hastalığın benzerlikleri bir bir dökülmeye başlar. Buradan bakınca insan düşünmeden edemiyor. Acaba çoğu hastalığın sebebi kendi iç dünyamızda sakladığımız suçlulukların dışa vurumu olabilir mi?
Yazar bu kitabı kaleme almadan önce dönemin rejimine muhalif bir grubun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanmış tam öldürülecekken cezası sürgün ve zorunlu askerlik olarak değiştirilmiştir. Sibirya’da ayakları bağlı, kürek mahkûmu olarak yaşadıktan sonra zorunlu ikâmet yıllarında Suç ve Ceza’yı kaleme almaya başlamıştır. Bu sebeple içerisinde kendi hayat hikâyesinden, bu yıllarda yaşadıklarından ve hissettiklerinden derin izler taşımaktadır. Aynı zamanda kitabın neden bu denli tesiri güçlü olduğunu ve atmosferinin karamsar olduğunu da anlayabiliriz.
“Yoksulluk ayıp değil, bir gerçek. Sarhoşluğun erdem olmadığı ise daha büyük bir gerçek. Ama sefillik, sayın bayım, sefillik yüzkarasıdır. Yoksullukta yaradılıştan gelen soylu duygularınızı koruyabilirsiniz, sefillikte ise asla! Sefil bir kimseyi insanlar aralarından uzaklaştırmak için sopa kullanmazlar, süpürgeyle süpürürler; onu daha çok aşağılama içindir bu ve hakları da yok değildir böyle davranmakta, çünkü sefilliğe düştüğünde kişi oğlunun ilk kendisi hazır olmalıdır kendini aşağılamaya.”
“…şu anda bu karakol odası polislerle değil de en sevdiği dostlarıyla dolu olsaydı bile, herhalde onlara söyleyecek bir tek insanca söz bulamazdı. Yapayalnızlığın, tek başına kalmışlığın sonsuz acılar veren karanlık duygularıyla doluvermişti birden yüreği.”
Kitabın birçok yerinde buralarda olduğu gibi yazarın hislerini doğrudan görmek mümkündür.
“Daha sonra bu anı anımsadığında, her şeyin olduğu gibi belleğinde yer etmiş olmasına şaştı: Aklının böylesine bulutlandığı, vücudunun duyumsuzluğa gömüldüğü bir sırada nasıl bu kadar kurnaz olabilmişti…”
Raskolnikov henüz cinayeti işlediği ilk anlarda suçundan kaçmak için kalabalığa sığındığında şöyle düşünmüştü: “…üstelik çok kalabalık bir sokaktı burası, bir kum taneciği gibi yitip giderdi burada.”
Bu cümle şimdilerde toplumun içindeki yalnızlaşmayı ya da dönem fark etmeksizin suçun belki de çoğunluğun arasına saklanılırsa gözden kaybolabileceğini bize gösteriyor. Yani duyduğumuza inanırken bir kere daha düşünmemiz, tahlil etmemiz gerektiğini söylüyor. Çünkü resme yakından baktığımızda hiçbir şey göremeyebiliriz. Önemli olan yeterli mesafeyi koyup bütüne bakmaktır.
“Onlara palavra savurdukları için mi kızıyorum sanıyorsunuz? Saçma! Ben yalanı severim! Yalan, insanların bütün öteki yaratıklara karşı biricik üstünlüğüdür! Yalan söylersin ve böylece gerçeğe ulaşırsın! Ben yalan söylediğim için insanım. Önceden on dört kez, hatta belki de yüz on dört kez yalan söylemeden hiçbir gerçeğe ulaşılmamıştır. Ve bu kendine göre onurlu bir iştir. Oysa biz yalanı bile kendimiz kıvıramayız! Bana bir yalan söyle, ama bu yalan senin olsun, senin uydurduğun bir şey olsun, alnından öpeyim! Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın, ikincisinde ise papağan! Biz şimdi neyiz? Biz şimdi ayrıcalıksız hepimiz bilimde, gelişmede, düşüncede, buluşta, ülküde, istekte, liberalizmde, akılda, tecrübede, her şeyde, her şeyde, her şeyde daha kolej hazırlık sınıfındayız. Başkalarının aklıyla yetinmek hoşlarına gidiyor, alışmışlar bir kez!”
Yazarın topluma dair en sevdiğim eleştirisi buradaki cümleye saklanmış durumda. Ben ne anladığımı söylemeyeceğim ama umarım siz de en az benim kadar içselleştirirsiniz bu eleştiriyi.
Sonuç olarak Suç ve Ceza 687 sayfalık bir eser oluşuyla göz korkutan bir kitap. Karanlık atmosferi ve tek düze konusu sebebiyle insana “Nasıl biter?” dedirtiyor fakat okurken satırlar bildiğinizin dışında bir canlılıkla yoğruluyor. Hayat ve insanın ruhunda olma fikri okurken geçen zamanı algılarınızın dışına, zamansızlığa itiyor. Bir oturuşta biter diyemem ama bitirmek için yeniden ve yeniden başını oturmak için sabırsızlanacağınıza eminim.
Ve son olarak şunu söylemek istiyorum ki bütün iyi kitapları özetleyen bir cümle, kısa bir paragraf muhakkak oluyor. Gözlemlediğim kadarıyla da bu genelde kitabın en sonunda yer alıyor. Bana kalırsa Suç ve Ceza içinde bu cümle kitabın bitiş cümlesiydi.
“Ama burada yeni bir öykü başlıyor: Bir insanın yavaş yavaş yenilenmesinin, yeni bir hayat bulmasının, bir dünyadan başka bir dünyaya geçmesinin, hiç bilmediği yepyeni bir gerçekle tanışmasının öyküsü… ve bu öykü yeni bir kitabın konusu olabilir. Bizim şimdiki öykümüzse burada bitiyor.”