Halbuki kelimenin kökeni öyle naif ki… “Kelebek” yahu bildiğiniz. Latincesi “papilio”. Fransızca “pavillion” kelimesi de şekli kelebeği andıran büyük çadırları, tenteleri anlatmış. Aynı zamanda büyük binaların yanına yerleştirilen küçük, müştemilat tarzı yapıları.
Rivayet odur ki, 1945’te Taksim Gazinosu’nun yanına böyle bir müştemilat yapılmış ve adına “paviyon” denmiş. Bu “paviyon”dan hareketle sadece Türkçeye özgü olmak üzere, küçük gece kulüplerine “pavyon” demeye başlamışız. Güzelim minik kelebeği batağa sürüklemişiz yani. Yukarıdaki tanım bana ait değil, farklı sözlüklerde yazan ve günümüzde almış olduğu anlam bu . Gelelim bizim konumuza: önce şunu belirtmekte fayda var; Ankara,İzmir, İstanbul ve özellikle Bursa^da faaliyet gösteren, genellikle garsonları genç kadınlardan oluşan bu pavyon esnafı ve orada çalışanların yaptıkları işi yakından bilenlerdenim,çünkü Bursa’da bulunduğum ve yaşımın oldukça genç olduğu dönemlerde bu sistemle yakından tanışma fırsatım oldu, yani pavyon işini yapan ve oralarda garsonluk işini yapanları Zonguldak’ta farklı şekillerde malzeme yapmak bu sektörde çalışanlara büyük haksızlık derim, şöyle ki; Bursa’da bulunduğum zamanlarda pavyonlarda garsonluk yapan kızların kaldığı bir otelde recepsion olarak çalışan bir arkadaşımız vardı, köyden yeni gelmişiz ,henüz dünyayı tanımıyoruz ve pavyonda çalışan kızların hepsini ve yaptıkları işi görünce o.rospu sanıyorduk, pavyon işletenleri de p.zevenk, hatta babası sahnede klarnet çalardı, kızı da küçücük sahnede şarkı söylerdi de bunu bir türlü anlayamazdık, sonra bu insanları yakından tanıdıkça kendimizden utanır olduk ve hala o mahcubiyeti yaşarım. Yolu Ankara’ya düşenlerin ve içki alemini sevenlerin Rüzgarlı sokağa mutlaka uğradığını bilmeyenler yoktur,sık sık “İstanbul gece hayatı” denmesinin sebebi de budur. Bursa’da bir günü anlatayım; Malum bu kent yoğun bir sanayi kentidir, çalışan insanlar akşama kadar makine seslerinden yorulurlar, iş çıkışı pavyonlara uğrarlar içkilerini içerler, garsonlar kız-erkek fark etmez bu insanların dert ortağıdır, setbaşı, Heykel ve Altıparmakta demlenenler daha sonra bir işkembeciye giderler gecenin bir yarısında sıcak çorbalarını içer evlerine giderler, bu her gün yapılan bir seramoni değil elbet, arada bir yapılır ama tadı damaklarda kalan bir lezzet bırakır ruhlarında. Bu pavyonlarda içenlerin hiç birisinin aklına cinsellik gelmez çünkü bu bir yaşam tarzıdır, kime ters gelir? Bizim gibi cinsel baskıyla büyümüş , henüz medeni dünyayı tanımayanlara uymayabilir. Tabi ki içki kullanmak çok doğru bir şey değil, pavyonlarda da kadın olarak garsonluk yapmak hele bizim gibi geri kalmış toplumlarda çok da doğru algılanmaz ama şunu unutmamak gerekir ki baskıyla ve polisiye tedbirlerle ne kimseyi içmekten vazgeçirebilirsiniz, ne de cinselliğe engel olabilirsiniz, bu bir eğitim meselesidir, eğitimsiz toplumların ister milletvekili olun, ister gazetecisi olun, kısacası eğitimsiz toplumun nesi olursanız olun dar ve geri kafalı düşünürsünüz ve bu halinizi yargılayanlara da şiddetle saldırısınız. Yazımı İran’la ilgili bir anekdotla noktalamak istiyorum: İranlı birisine Şah dönemi ile bu günkü İran’ı nasıl açıklarsınız? Diye sormuşlar, İranlı: “Şah döneminde dışarıda içerdik, evimizde ibadet ederdik, şimdi dışarıda ibadet ediyoruz, evimizde içiyoruz” Kısaca: İçki, uyuşturucu fuhuş ve diğer kötülüklerden Allah toplumumuzu korusun ama eğitimsiz toplumlarda mevki ve makamınız ne olursa olsun bu işleri dualarla çözemezsiniz, içen içer, s.çan, s.çar nokta.