Kitap, günümüz tüketim toplumunun klasikleşen insan yaşamına dokunuyor. Yalnızlık, tükenmişlik, yetersizlik başta olmak üzere birçok duygu bambaşka bir dille kaleme alınıyor.
Ağaçlaşmak kavramı ilk duyulduğunda zaten insanın zihnini gıdıklayan, heyecan uyandıran bir kavram fakat okurken gerçekten ağaçlaşan bir adamla karşılaşmak her şeyi bambaşka bir yere taşıyor.
Hüseyin Bey ve ailesi çoğumuzun hayatı kadar normal bir hayat yaşıyor. Bir gün vücudunda yeşil benekler oluşunca ailesinin zoruyla doktora gidiyor. Zaman içinde benekler vücuduna yayılınca bunların minyatür ağaçlar olduğu anlaşılıyor. Sonrasında günden güne ağaçlaşıyor. Haber değeri taşıması sebebiyle kazandığı popülarite zaten zorlaşan hayatını daha da çıkmaza sokuyor. Eve gelen gidenlerin dışında vücudundaki bu ormanı düzenlemek isteyenlerle karşılaşmak, ailesinin bu duruma destek olması derken yalnızlık bir hikâyeye kök salıyor.
Bütün bu durumun alt metnine bakmadığımızda bile kurgunun yüzeysel teması ekseninde dahi etkileyiciliği karşısında alışılmışın dışında bir heyecan oluşturuyor. Okuyucuda bambaşka bir merek uyandırıyor çünkü başka yerden bakan bir öykü. Tabii bir de alt metnini düşünerek okuyunca her şey katlanıyor.
“İş yerlerinde ya da bir grup insanın bir araya geldiği herhangi bir ortamda hep böyle olmaz mı? Birileri popülerdir birileri de ezik. Bazıları sürekli dinlenir, bazılarının ise sözü kesilir. Kimi herkesi etkisi altına alır, kimileri hiç umursamaz. Görünmeyen, duyulmayan insanlar vardır gayet normalmiş gibi işine gücüne devam eden. Hep gölgede kalan ama bu önemli değilmiş, rahatsız olmuyormuş gibi bunun kendi kişiliğine uygun ve bilinçli tercihi olduğunu göstermeye çalışan insanlardır onlar. Aksine önem vermenin anlamsız, çocukça bir egodan kaynaklandığını, bu tür konulara değer vermemenin olgunluk olduğunu, yaydıkları elektrikle karşısındakine geçirmeye çalışan insanlar…”
Son olarak yazarın ilk öykü kitabı olan bu eser için 96 sayfalık bir nokta atışı diyebiliriz.
(İnkılâp Yayınları 1.Baskı)
Kübra Akkuş