Hicretin 2. yılında zilhicce ayında, kurbân kesmek ve bayram namazı kılmak vâcip oldu.
Bundan bir müddet önce bir İlâhiyatçı, televizyonlarda bir açıklama yapıp “Kurbân farzdır” dedi. Buna karşı başka bir İlâhiyatçı da çıkıp, “hayır, kurbân sünnettir” dedi.
Hâlbuki, asgarî seviyede bir İlâhiyat tahsili yapan yahut herhangi bir ilmihâl veya fıkıh kitâbını okuyan bir Müslümân bilir ki; “Kurbân ibâdeti, Hanefî mezhebine göre, Peygamber Efendimize farz, şartlarını taşıyan Müslümânlara vâcip, ama diğer 3 mezhebe (Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine) göre ise sünnet-i müekkededir.”
Usûl-i fıkıh, Usûl-i teşrî’ ilimlerini okuyanlar bilirler ki, Kur’ân-ı kerîmdeki emirlerin hepsi vücûb ifâde etmez, bazıları istihbâbîdir, yani yapılması müstehabdır. Meselâ, Bakara sûresindeki “ihrâmdan çıktığınızda avlanınız” âyet-i kerimesi, “artık av yasağı kalkmıştır, avlanabilirsiniz” demektir. Yoksa, “ihrâmdan çıkınca, elinize bir silâh alın da, gidin avlanın” demek değildir.
Bilindiği gibi ibâdetler üç kısımdır: 1- Beden ile yapılanlar (Namaz ve Oruç gibi), 2- Mal ile yapılanlar (Zekât, Sadaka-i fıtır ve Kurbân gibi), 3- Hem beden, hem de mal ile yapılan (Hac ve Umre gibi) ibâdetlerdir.
Hicretin ikinci yılında, Müslümanlara bedenî ve mâlî ibâdetlerden bazıları emredildi. Kıblenin Kâbe-i muazzama olmasından bir ay ve hicretten de 18 ay sonra, şabân ayının 10. günü, Bedir gazâsından da bir ay önce, oruç farz oldu.
Yine o senede (hicretin 2. senesinde), ramazân ayında, terâvîh namazı kılınmaya başlandı ve sadaka-i fıtır vermek vâcip oldu.
Kezâ hicretin 2. senesinde ramazân ayında zekât vermek de farz oldu.
Hicretin 2. yılı olaylarından biri de, müdâfaa için cihâda izin verilmesidir.
Bilindiği üzere 2. senede, daha önce Kudüs’e, Mescid-i Aksâ’ya doğru namaz kılınırken, Allahü teâlânın emriyle, Mekke-i mükerremeye, Kâbe-i şerîfeye doğru namaz kılınmaya başlanmıştır. Kıblenin Kâbe-i muazzama, Mescid-i harâm olduğunu bildiren Bakara sûresinin 144. âyeti nazil olunca, Müslümanların kıblesi, Kâbe-i şerîfe oldu.
Yine hicretin 2. yılında zilhicce ayında, kurbân kesmek ve bayram namazı kılmak vâcip oldu.
Kurbân nisâbına mâlik olan ve gerekli diğer şartları taşıyan bir Müslümânın kurbân kesmesi vâciptir; zarûretsiz kurbân kesmemek günâhtır.
“Kurbân”, “davar [koyun, anası gibi gösterişli 6 aylık kuzu ve keçi], sığır [inek, dana, öküz, boğa, manda] veya deveyi, Kurbân Bayramı'nın ilk üç gününde [Şâfiî mezhebinde 4. günde de kesmek câizdir], kurbân niyeti ile kesmek” demektir.
Kurbân hayvânını fakîrlere veya hayır ve yardım cemiyetlerine diri olarak sadaka vermek kurbân olmaz. Kurbânlık hayvânı kesmek, kanını akıtmak şarttır.
Hâli vakti yerinde olan ve Allahü teâlânın emrine uyarak kurbân kesen, kendisini Cehennemden âzâd etmiş olur. Sevgili Peygamberimiz, iki hadîs-i şerîfinde: “Hasîslerin [cimrilerin] en kötüsü, (kesmesi vâcib olduğu hâlde) kurbân kesmeyendir”, “Hâli vakti yerinde olup da kurbân kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin” [Hâkim] buyurmuştur.
Yazan: Prof. Dr. Ramazan Ayvallı