Hazırlayan: Meral Demirbaş
Karanlık gecelerin bahar bakışları olurmu? Olur. Öyle güzel bakan bir çift göz varki, dibi yosun tutmuş ırmağın rengi gibi duru ve berrak. Yüzüne bakan hiç kimse anlamıyor bu güzel gözlerin göremediğini .
Adını çiçeklerin güzeli olan mis kokulu yaseminden almış.
Sıcak bir Ağustos ayında İstanbul’da dünyaya merhaba diyen Yasemin Dursun abisinden sonra ailesinin ikinci çocuğu.
Anne ve babasından sonra dünyada tek güvendiği dağ gibi abisinin minik çiçeği.
Anne ve baba teyze çocukları olup görücü usulü Ardahan’ın köyünde muhteşem bir düğünle evlenirken akraba evliliğinin kendilerine neler getireceğini bilmiyorlardı.
Baba İstanbul’da çalıştığı için düğünden sonra ailesiyle birlikte rüya şehir İstanbul’a gelirler.
Mutlu yuvalarını çocuklarla taçlandıran ailenin ilk çocukları gayet sağlıklıdır ama kader ikinci çocukları olan çiçeklerin güzeli Yasemin’e aynı mutluluğu yaşatmaz.
Doğuştan tavuk karası olarak dünyaya gelmiştir fakat büyüyene kadar kendiside dahil olmak üzere kimse anlayamaz görmediğini.
Normal çocukluk döneminin ardından okul hayatı başlar. İlk ve ortaokulu ite kaka bitirir. Derslerinde genellikle başarısız olduğundan okumayı hiç sevemez. Etrafında gördüğü her şeyi yarım gördüğü için herkesinde aynı gördüğünü sanıyordu. Göremediğini aklının köşesine bile getirmemişti taki 18 yaşına gelip sabun fabrikasında işe başlayana kadar. İş yerinde çalıştığı şefinin dikkatini çekiyor ve kendisine doktora gitmesini söylüyor. Bu vesile ile ailesiyle ilk defa doktora giderler ve orada acı gerçeği öğrenirler ama kabullenemezler. Bunun üzerine bir umuttur deyip başka doktoralarda giderler. Nereye gittilerse değişen bir şey yoktu ve kendilerine zamanla kızlarının dahada görme kabiliyetini kaybedeceğini söylerler.
Aileside, çiçeklerin güzeli Yasemin’de yıkılmıştı. Kader kötü bir sürpriz yapmıştı, lakin hayat devam ediyordu. Dışardan bakıldığında ismi gibi çok güzel genç kız olmuştu. Onunda herkes gibi hayalleri, umutları ve beklentileri var. Okuyabilseydi eğer hemşire olmaktı hayali. Herkesin yardımına koşan kanatsız beyaz melekler diye hitap edilen hemşirelik hayallerini anlatırken görmeyen gözleri sanki mutlulukla aydınlanıveriyor.
Engelli olabilirdi, kendisini aynada görmeyebilirdi ama bu onun dünyadan kopması değildi. Hayat durmuyor, devam ediyordu. Oda durmamalıydı.
İnadına bakımlı ve inadına neşeli olarak etrafına bahar coşkusu veren özelliğiyle herkesin sevgilisi olmuştur. Arkadaşlarıyla kucaklaşırken bile o kocaman yüreğine sığdıramadığı sevgisinin coşkusu ile karşısındakini farkında olmadan nefessiz bırakacak kadar sımsıkı sarılıyor.
Hayal ettiği gibi hemşire olamadı ama herkesin çiçeği oldu. Elinden düşürmediği telefonu onun apayrı dünyası. Taktığı kulaklığıyla müziğin akışına kendini bırakıp musmutlu gülücükleriyle ışık saçıyor. Mutlu olabilmek için yıldızlara merdiven kurmak gerekmiyor, sadece o yıldızlara elini uzat ve hisset.
Hayatına sığdıramadıkları ise yalan dolan insanlarla arkadan iş çeviren iki yüzlü boş kişiler.
Ailesinin kendisine her şeyi toz pembe tanıtması onun hayata hep güzel bakmasını sağladı. Ama gerçekler çok farklı. Beş parmağın beşi birmi?..
Annesinin “kızım o senin abin” veya “kızım o senin baban yaşında ondan sana zarar gelmez” sözlerinin ne kadar yanlış olduğunu anladı. Bunu anladığında ise erkeklere karşı nefret duymaya başlar. Bu sebeple dışarda ne kadar zorda kalsada kendi başına işini halletmeye çalışmıştır.
Hepimizden güzel ezber yol bilir . Biz belki karıştırabiliriz ama o tam bir yön tarif ustası.
Nasıl bunu başarabiliyorsun? dediğimde;
“Ben her şeyi hafızama kaydediyorum” diye usulca cevaplıyor.
Benden üstüne basa basa belirtmemi istediği konu ise;
Engelli, engelsiz bütün kadınlarımızın sorunu ama öncelikle engellilerimizin.
Herhangi bir engelli bayana yardım için yaklaşanların, o kişinin çaresizliğinden yararlanıp ona dokunmayı bile fırsat sayan insan gibi görünen insanlıktan uzak olanlar.
Merak ediyorum. Bu kişilerin olmayan vicdanınıda geçtim, hiçmi ailesi yok. Elbette kimse ağaç kavuğundan çıkmadı ve onunda bir annesi veya kardeşi vardır . Önce iğneyi kendimize sonra çuvaldızı başkasına batıracaksın derler ya atalarımız. Empati kurmak lazım. Karşımızdaki çaresiz kişi bizde olabiliriz veya en sevdiğimiz bir kişide. Ne yaparsan neticede yaptığının karşılığını er yada geç bulursun. İyiliğin karşılığı iyilik, kötülüğün karşılığı kötülüktür. Bizler yüreğimizdeki bahçemize sevgi ekelim, hayatımızdada ektiğimiz sevgi bahçemizin hasadını toplayalım.
Bunlar bir yana bahar bakışlı Yasemin’in içinde en derin iz bırakan olay ise 20 yıllık çocukluk arkadaşı. Kendisinin görme engelli olduğunu öğrenince birdenbire arkadaşlığını bitirip, kendisinden uzaklaşmasını bir türlü kabullenemez.
Lakin yapacak bir şey yok. Hayat acılarıyla insanı pişiriyor ve bunlarda Yasemin’e hayat dersi olarak geri dönüyor.
Artık kimin kendisini sevdiğini, sevmediğini, görüyormuş, görmüyormuş diye umursamıyor. Hatta kendisiyle o kadar barışıkki “ben körmüyüm” diye şakaya bile vurabiliyor.
Tek pişmanlığı ortaokuldan sonra okuyamaması. Görmediğini bilmediği için ve bunu etrafındakilerinde farketmemesi, kendisinin başarısız bir öğrenci olarak hissetmesi ve derslerinden hep zayıf alması onun okuldan soğumasına sebep olur. Bu konuyla ilgili annesinin okuyamıyor diye üzerinde cetvel bile kırdığını söylerken, “ben göremediğimi bilmiyordum ve herkesin benim gibi gördüğünü sanıyordum “ diyor sıkılarak ekliyor “Eğer bunun farkında olsaydım özel okulda eğitim alabilirdim ve okuyabilirdim “.
Hayat yolunda kah çarparak, kah yürüyerek ilerlerken artık geriye bakıp ben neye çarpmışım diye merak bile etmiyor. Çünkü yürüyeceği yol önünde, gerisinde değil.
Sağlıklı ve huzurlu bir hayat beklentisi ile yıllar yılları kovalarken etrafındakilerin kendi hayatı ile ilgili aldıkları kararlar Yasemin’i çileden çıkarır.
Neydi bu tepki gösterdiği?..
Elinde olmadan sert bir rüzgar gibi değişen yüz ifadesiyle anlatıyor.
“Benim hayatım hakkında benim haricimde herkes kararlar veriyor. Oysa yaşayan benim ve benimde bir kalbim var, düşüncelerim, fikirlerim var. Benim görme engelli olmam evlenmeme engelmi?.. Anneme bu kız evlenemez derken, onlara bu hakkı kim veriyor ?.. Evlenirim veya evlenmem, bu benim sorunum ve buna karar verecek olan benim” diyor.
Artık bu konuların kendisini yorduğunu ve umursamadığını söylerken bir buruk gülümseme ile dalıveriyor görmeyen gözleriyle bilinmeyen derinliklere.
Bütün dünyanın ortak dilidir müzik ve müziği sevmek engel tanımaz. Benim en mutlu hissettiğim andır müzik dinlediğim zamanlar diye anlatırken duygularınıda paylaşıveriyor.
“Göremiyorum ama müzik dinlerken kendimi başka bir dünyanın hayal kahramanı olarak görüyorum ve buda beni sakinleştiriyor.”
Çalışmış olduğu iş yerinde telefon ile konuşmak yasak olsa bile Yasemin’e serbes. Onun müzik dinlerken kendinden geçip işini azimle yapması arkadaşlarının “profesör “ diye kendisine takılmasına vesile olur. Bu takılmalar kendisini mutlu eder ve bunuda espirilerinde şekillendirmesi vazgeçilmezidir.
Başka ilgi alanların nedir dediğimde “Gezmek , yeni şeyler öğrenmek, güzel kokular ve topuklu ayakkabı giymek “ diyor. Hepsini anladım ama topuklu ayakkabı neden diye sorduğumda “her şekilde dimdik ayaktayım ben “ diyor.
Evet güzel bir mesaj almak isteyen kişilere hayatında.
Sıradışı hayallerinde özlem duyduğu ise araba kullanmak. Bir gün neden olmasın ...
Bütün genç kızlar gibi beyaz gelinliği aklından geçirse bile kendi üzerinde hiç düşünmemiş. Etrafındaki insanların hep menfaat beklentileri, bilmiş sözleri onu hep geride tutmuş.
Yalnız aşkın saati varmı? Yoktur. O kapıyı çalmadan girer içeriye. Nitekim bir tanıdığının sayesinde yarı şaka yarı ciddi bir delikanlı ile tanıştırılır. Delikanlı yüzünü görür görmez yüreğine ateş düşer. Yasemin delikanlının yüzünü görmesede konuşmalarındaki içtenliği onunda cezbetmiştir. Lakin hemen senden hoşlandım denmez. Biraz zamana ihtiyacı vardır. Çünkü hayal kırıklığı yaşamak istemiyor. Onun hayatında olan kişi onun gözleri olmalıydı ve bunun sorumluluğunun ağırlığını kaldırabilmeliydi. Hayat dışardan bakıldığı gibi güllük gülistanlık değil. Kendi gerçekleri var. Evlilikte kolay değil.
Lakin insan istedikten sonra hele içinde içine sığmayan sevgi ve aşk varsa sınır falan tanımaz.
Yasemin’inde o ürkek kalbini feth eden Murat, hayatının muradı olur.
Aşkları önlerindeki bütün olumsuzlukları aşar ve evlenerek musmutlu yuvalarını kurarlar. İki sevgi dolu yürek ve birbirine tutunan hayatlar. Mevlam ikisinede her daim birbirlerine aşkla bakmayı nasip etsin, sevgileri eksilmesin hep artsın.
Yasemin’in hayallerinde hep kız çocukları var. Bütün çocukları seviyor ama kız çocuklarına bir başka düşkün. Duası ilk çocuğunun kız olması. Eğer olurda dört çocuğum olsun ikisi kız, ikisi erkek olsun diyor. Kalabalık ailem olsun diye konuşmalarına devam ediyor ve kendisinin bir abisinin olduğunu ama kız olarak yalnız kaldığını, yalnız büyüdüğünü söylüyor sesi titreyerek .
Bu kadar güzel bir yüreğe sahip olan gecenin bahar bakışlarının dileğinin yerine gelmesi bizimde temennimiz. Hayatın boyunca mutlu ol çiçeklerin güzeli Yasemin.
Sen göremeyebilirsin ama bilki senin gönül gözün bizim göremediğimizi görüyor. Asıl körler ise gördükleri halde göremeyenlerdir.
Sevgi ve saygılarımla