Kastamonu’da ikamet eden iş adamı, çocuk yaşlarında babasıyla birlikte hayvan otlattığı çorak araziyi yeniden yeşertmek için 2007 yılında 500 dönümlük alana 100 bin fidan dikti. Bin 800 rakımda dikilen fidanlar, zamanla büyüyerek 8 metre boyunca çam ormanına dönüştü. İş adamı, şu anda elleriyle fidan dikerek ormana dönüştürdüğü araziye gözü gibi bakıyor. Kastamonu’nun Tosya ilçesine bağlı Çaybaşı köyünde ikamet eden iş adamı Yılmaz Danacı, çocuk yaşlarda babasıyla birlikte hayvan otlattığı çorak araziyi yeniden yeşertmek için 2006 yılında harekete geçti. Babası vefat ettikten sonra İstanbul’a yerleşen Yılmaz Danacı, uzun yıllar İstanbul’da yaşadıktan sonra Sıla-ı Rahim duygusu ağır basmasıyla köyüne geri döndü. Yılmaz Danacı’nın 15 yıl önce köylülerle birlikte imece usulü çalışarak 100 bin fidanı toprakla buluşturduğu çorak arazi, bugün genç bir ormana dönüştü. Bin 800 rakımdaki çorak araziyi köylülerin de desteği ile elden geçiren Yılmaz Danacı, alana 100 bin adet sarıçam fidanı dikti. Danacı, fidanlar büyüyene kadar onları sık sık ziyaret ederek torunları gibi sevdi. Danacı, 100 bin fidanla hem çorak araziyi ormana dönüştürdü hem de köyünü taşkınlardan ve heyelanlardan kurtardı. Fidanlarına torunları gibi baktı Ağaçları çok sevdiği ile bilinen iş adamı Yılmaz Danacı, memleketine 500 dönüm arazi üzerinde kurduğu sarıçam ormanı sayesinde hem memleketinin yeşil kalmasını hem de köyünün bol oksijen deposu olmasını sağladı. Danacı, memleketine bırakabileceği kalıcı bir eser olarak orman kurmanın doğru bir düşünce olduğunu belirterek, kendi adını verdiği alana toplam 100 bin adet sarıçam fidanı diktiklerini kaydetti. Fidanlarına torunları gibi baktığını ve ormanlık alanın etrafına olası yangın gibi olayların önüne geçmek için tel çektiğini anlatan Yılmaz Danacı, her aşamasını bizzat takip ettiği orman çalışmaları sırasında, fidanların dikimine de bizzat eşlik etti. “Bin 800 rakımda 100 bin fidanı çorak araziye diktik” Bin 800 rakımda çorak araziye 100 bin fidan dikerek 500 dönümlük araziyi ormanlık alana dönüştürdüklerini belirten iş adamı Yılmaz Danacı, “Bu çorak araziye yaylamız yakındı. Babamın sürüleri vardı. Çocukluğumdan bu tarafa o sürülerin buzağısını, kuzusunu, koyunun otlatmaya devam ettim. Öyle bir özlem geldi çocukluğumun geçtiği hatıra olarak. Bende, buradaki çorak araziyi ağaçlandırmaya karar verdim ve Orman Genel Müdürlüğünden izin istedim. Orman Genel Müdürlüğüne uygun gördü. Burayı bizlere tahsis ettiler. İki kez 45 yıllık olmak üzere 90 yıllığına verdiler. 100 bin gibi bir çam fidanını, bin 800 rakımda başka bir ağaç olmadığından mecburen çam fidanı ile yeşillendirdim. Bu ormanlığın hemen alt tarafında bizlerin köyü var. Bu sayede Çaybaşı köyü sel tehlikesinden kurtuldu. İçme sularımızın kesilmesini önledik. Sularımızın daha verimli hale gelmesini sağladık. Bu bölgede yaşayanlara oksijen imkanı sağladık” dedi. “2007 yılında diktiğimiz fidanlar şu anda 7-8 metre boylandı” 2007 yılında diktikleri fidanların şu anda 7-8 metre civarında boylandığını söyleyen Danacı, “Peygamber Efendimizin elinizde son fidan olsa dahi kıyamet kopsa bile toprağa dikin” sözüne istinaden bizlerde yola çıkarak fidan dikmeye karar verdik. Orman Genel Müdürlüğü de bunu uygun gördü, bizlerde bu çorak araziyi 100 bin fidan ağaçla orman haline getirdik. Sürekli burasının bakımını yapıyoruz. Ormanlık alanı yangın tehlikelerinden korumak için ormanlık içerisindeki yol çalışmalarını sürdürüyoruz. Ayrıca ormanlık arazinin etrafını tellerle kapattık. Fidanlarımızı bu hale getirdik. Şu anda diktiğimiz fidanlar 7-8 metre boyunda ağaç haline geldi. Bu yıl inşallah burasının seyretmesini yani bakımını yapacağız. Ağaçlar sıkışınca büyümesi yavaşladı. Bunların bakımını bu yıl yapacağız. Her kese fidan dikmelerini tavsiye ediyorum. Zevkli bir şey, her tarafı yemyeşil gördüğüm zaman bana da ayrı bir heyecan katıyor” diye konuştu. “Buraya her gelişimde hüzünleniyorum, anılarımı yad ediyorum” Danacı, şöyle konuştu: “Ben, buraya ilk geldiğim zaman ilk hissettiğim 15-20 yıl önce babamın burada koyunlarını güdüyorduk. Hayvanlarımız vardı. Babamın bir beyaz atı vardı. Babamın beyaz at ile geldiğini, annemin süt tenceresinin koltuğunun altında çalı çırpı toplayıp yaylada süt kaynattığını hatırlıyorum. Bazen çok hüzünleniyorum. Bazen hakikaten duygusal anlar yaşıyorum. Bu yüzden arabamla buraya hiç gelmeden geri gidiyorum, bazen de iyi ki bu güzel ormanı buraya kurmuşum diyorum. Cenab-ı Allah keşke babamlara da buraları gösterseydi diyorum.”