Çünkü, bu kadar uzun yıllar boyunca yaz-kış-yağmur demeden milyonlarca irili ufaklı vasıtaların yükünü çeken sendin Fevkani…
Elin gavuru öyle bir sağlam köprü yapmış ki, iş makinaları çalışmaya başlayıp yıkım işlerini sürdürürken bile zorlanıyor. Köprü asfaltı altından çıkan kalınca demirler dahi yılların yorgunluğuna aldırmamış öylesine dipdiri duruyor.
Üzerinde çok yorumlar yapıldı, “Yıkılsın-Yıkılmasın” noktasında gel- gitler oldu binlerce haber paylaşıldı. Ankara-Zonguldak hattında yetkililer Fevkani için adeta savaş verdi ve gelinen noktada yıkım kararı çıkınca esnaflarda tahliye edilip 67 yıllık bu dev köprüde iş makinaları yıkıma başladı.
İyi olacak veya kötü olacak eleştirileri birbirini izliyor, yapıldığında iyiyi de kötüyü de göreceğiz. Hatta kendini özgür sanan bazı medyacılar utanmadan sıkılmadan ŞAK-ŞAK’cılar gibi eleştirilerde bulunuyor.
Yahu bu ne kod kafalılıktır anlamak mümkün değil. Sanki köprüyü basın yıktırıyor. Basın ne gördüyse onu yazmak durumunda. Devlet yıkım kararı almış yıkılıyor, basın da yazıyor ve görevini yapıyor. Sonra adımız şak-şak’çıya çıkıyor. Hadi ordan Kılçık’çı.
Bu zamana kadar bu kılçıkla aramızda tek kelime dahi ne olumsuz yazışmamız ne de sürtüşme olmuştur. Avukat olmak istiyorsan gazeteci değil Avukat olsaydın. Köprüyü savunan zatı muhterem kalemin seni de tüm basını da hedef almış ve haddini aşan söylemlerde bulunmuştur ucu sana da dokunmadı mı diye de sormak lazım. Hani gazetecisin ya…!
Lafı uzatmadan diyorum ki, fotoğrafı konuşturduğumuzda bakın ben bu tarihi köprünün yıkıldığı için üzgünüm yıkım fotoğraflarını çektim saklayacağım ama iş biz basının boyunu aşmış durumdadır. Yıkımın adı artık Devlet. Bunu anlamayacak kadar bilgisiz değilsinizdir. Bundan sonra Hatice’ye değil neticeye bakmak lazım öyle değil mi? Kılçık Efendi? Bana bulaşma bilirsin seni severim…
Haber-Foto- Yorum: Mustafa Emen.