Not: Bu yazı siyasi olmayan bir yazıdır.
Kişilerin yüzlerinden esinlenilerek isim almış bir sosyal medya
sayfasında, Türkçe isimli bir haber (!) sayfasının paylaşımını tesadüfen
izledim. Bir hatip konuşuyor: Hatip bir milletvekili, akademisyenmiş, tabi
milletvekili olunca olay TBMM’de cereyan etmiş. Muhalefet veya iktidarı
temsil etmesi önemli değil. Konu şu; işlerin liyakate göre tevdi edilmesi
üzerine. “ (Sevgili ) Peygamber Efendimiz, (sellallahüaleyhi vesellem)
Mekke (i Mükerreme)’yi feth ettiklerinde Kabe i Şerifin anahtarının -
önceden beri o mübarek yapıya hizmet eden bir aile var idi- önceden beri
hizmet eden o kişiye -kendinden sonra ailesinde devam etmek üzeretevdi edilmesini emrettiler: Osman Bin Talha (radiyallahü anh). O iman
etmek şeferine fetihden altı ay evvel nail olmuştu.
Ancak hatip “o müşrikti, ama bu görev ona verilmişti. Yani liyakate göre
işler verilirdi…” diye devam etti durdu…
Bu fakir çok önceden bu konuyu okumuştum. Hatibin dediği doğru değildi.
Acaba yanlış mı biliyordum? Böyle mi olmuştu, peki bu nasıl olurdu?
Osman bin Talha hazretlerinin adını internette aramak yetti. Tekrar
konuyu okuduk, hatip yanlış ifade etmişti. Osman Bin Talha hazretleri
sahabeden olarak anahtarı almıştı.
Anlaşılan o ki; hatip hatalı bilgi vermişti, ama muhatap taraftan da
hiçbir itiraz olmamıştı. Bu bizce çok daha vahim.
Kısaca bir milletvekili kürsüde iddialarına dayanak olarak ilmi (!) bir bilgi
sunacak ise “güvenilir, sahih” kaynaklardan önce okusun, sonra söylesin
der, hepinize saygılarımızı sunarız.
Not: 1- Bu vesileyle, ilk emr i ilahi de “Oku!”
Not: 2- Rahmetli Adnan Kahveci Bey meclis kütüphanesini en çok kullanan
kişiymiş…
Yazan: Necati Güneş
İlgili yazı:
Osman Bin Talhâ - Dinimiz İslam (dinimizislam.com)
Bu sayfada yazdığına göre;
Osman Bin Talhâ
Kâbe'nin hizmetinde olan sahâbî.
Osman bin Talhâ, Mekke'de Kâbe Kayyımlığı ile vazîfeliydi. Sülâlesi
câhiliye devrinde Kâbe'nin hicâbet vazîfesini yapardı, ya'nî kapı
anahtarını taşırdı. Peygamber efendimiz, hicretten önce Osman'ı da
bizzat îmâna da'vet etti. Osman:
- Yâ Muhammed! Sen kavminin dînine aykırı davranmış ve ortaya
yeni bir dîn çıkarmış bulunuyorsun. Doğrusu, benim sana tâbi
olacağımı ümit etmen şaşılacak şeydir, diyerek îmâna gelmedi.
Bir defasında Resûlullah efendimiz, îmân edenlerle birlikte Kâbe'ye
girmek istemişlerdi. Osman Kâbe'ye de sokmak istemediği gibi sert
de davrandı.
Kime isterseniz verirsiniz
Fakat Resûlullah efendimiz onun bu hareketini sükûnetle karşılayıp,
şöyle buyurdu:
- Ey Osman! Ümit ederim ki, bir gün sen beni, bu anahtarı
nereye isterseniz koyarsınız, kime isterseniz verirsiniz
diyeceğin bir mevkide de göreceksin!
- O zaman Kureyş mahvolmuş, kıymetten düşmüş olur.
- Hayır! Asıl o zaman, Kureyş yaşayacak ve kıymetlenecektir.
Osman bin Talhâ, Uhud harbine müşriklerin safında katıldı. Babası,
kardeşleri ve akrabası öldürülünce, Kâbe'nin hicâbet vazîfesi tek
başına üzerinde kaldı.
Mekke'nin fethinden altı ay önce Amr bin Âs ve Hâlid bin Velid ile
birlikte Medine-i münevvereye gelerek, Müslüman oldu. Fetihten
önce îmâna gelen Muhâcirlerin derecelerine kavuştu.
Emâneti ehline veriniz
Mekke'nin fethine katılıp, Resûlullahın yanında bulundu. Kâbe'nin
anahtarını Resûlullaha arzetti, beraber girdiler. Burada Resûlullah
efendimiz iki rek'at namaz kıldı. Beyt-i şerîften çıkarken, Resûlullah
efendimiz, Nisâ sûresinin, ( Allahü teâlâ size emânetleri ehline
vermenizi emreder) meâlindeki 58. âyet-i kerîmesini okuyup,
anahtarı Osman bin Talha'ya ve amcasının oğlu Şeybe'ye verdi. Ona
buyurdu ki:
- Ey Ebû Talhâ evlâdı! Ceddinizden kalma olan emâneti sizde
payidar ve bâki olmak üzere alınız. Bunu zâlim olmaksızın
hiçbir kimse sizden alamaz.
Sonra, "Sana vaktiyle söylemiş olduğum şey gerçekleşmedi
mi?" buyurarak Hicretten önceki sözlerini de hatırlattı. O da dedi ki:
- Evet, şehâdet ederim ki, sen hiç şüphesiz Resûlullahsın.
Resûlullah efendimiz o gün şöyle bir hutbe okudu:
- Va'di, sözü hak olan, kuluna yardım eden, kendinden başka
kulluğa müstahak bir ilâh bulunmayan Allahü teâlâya
hamdolsun. Dikkat ediniz! Câhiliye devrinde değer verdiğiniz
her türlü âdet ve kan dâvâsı ayağımın altındadır. Bunlardan
Kâbe'ye hizmet etmek ve hacılara su dağıtmak müstesnâdır.
O günden itibaren hicâbet vazîfesi, Osmanlı devletinin sonuna kadar,
Osman bin Talhâ'nın sülâlesinde kalmıştır.
Mekke'nin fethinden sonra Resûlullah efendimiz ile Huneyn gazâsına
katıldı. Resûlullahın vefâtından sonra Mekke-i mükerremeye döndü.
Kâbe-i muazzamadaki hicâbet vazîfesine devam etti. Dört Halîfe
devrinde gazâlara katıldı. Hazret-i Muâviye'nin hilâfeti devrinde 662
senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti.