Gökyüzü de ağlar mı demeyin?...
Çocuklarına her daim kol kanat olmuş, adeta koruyucu bir melek edasıyla ailesine tutunmuş, içi kan ağlarken; yüzü her daim gülen bir ana öldüğü zaman, gökyüzü de ağlar...
Anadolu'nun tam orta yerinden, bozkırın tezenesinde doğmuş ve Abdal kültürü ile yoğrulmuş bir kadındı benim anam.
Halis muhlis, safkan Angaralı'ydı...
Mert, yürekli, açık sözlü ve bir o kadar da merhametliydi.
Yüreği şefkat doluydu.Nasıl olmasın ki; Yörük göçebe kültür hayatının taa içinden geliyordu.
Uzun zaman önceydi...
Yani, tam da bugün.Dört sene önceydi...
Aslan anam, o gün yine ciğerlerini dağlarcasına öksrüyordu.
Ağaçları tamamen yakılmış, hatta topyekun virane edilmiş yaşlı ama iri ormanın nefes almasındaki çaresizliği yaşıyordu aslan anam.
O gün, yine son bir umutla ama içimizdeki dipdiri taze bir inançla Anamı, ambulansın inleyen, ağlayan kollarına teslim ettik.
Bir daha, belki son bir defa daha görebiliriz umuduyla, Ereğli Echomar hasretine getirdik.
Yoğun bakımın soğuk, dört bir yanı çaresizlik ve ölüm yüzü ile o gün bir kez daha yüzleştik.
Tam kırkaltı gün boyunca, ömrümün en sabırlı ama sonu ölüm yolunda gelip, gittim....
Aslında ne gidebildim!Ne de kalabildim...
Ben o gün, canımın yarısını Ereğli'de bıraktım.
Ruhun şâd mekanın cennet olsun Aslan Anam...
Murat İleri