BİZ BUYUZ İŞTE 

Abone Ol
 BİZ BUYUZ İŞTE  Kurtuluş savaşında;   Bir köylü kadın 30 kuruş, Miraç oğlu Ahmet Ağa’nın eşi 200 kuruş, Terzi Hasan Efendi’nin eşi 100 kuruş, Sinoplu Madam Terzi Hanım 100 kuruş, Tütüncü Salih Efendi’nin eşi 50 kuruş, Orman Bekçisi Nuri Efendi’nin eşi 20 kuruş, Belediye kalemesi (yoksa hedemesi mi?) Asiye Hanım 150 kuruş, Muzaffereddin Kız Mektebi Başöğretmen Yardımcısı Mahrure Hanım 250 kuruş. ...  Liste böyle uzayıp gidiyor.  Kadınlar bir hastaneyi donatıyor  Kastamonu Kadınları, Türkiye için ölüm kalım günleri olan Sakarya Savaşı sırasında 700 yataklı bir hastaneyi şu eşya ile donatmışlardır:  406 yatak, 4.108 yorgan, bin 30 yastık, 558 çarşaf, 68 sürahi bardak, 272 maşrapa, 859 havlu, 104 minder, 322 terlik, 114 bakır sahan, 225 bakır tas, bin 415 çatal kaşık, 25 lamba, 17 büyük tencere, 26 tülbent, 178 top Devrekâni bezi ve benzeri eşya…   Bu kampanyaya Kastamonu’da yaşayan Rumlar da 225 takım yatak vererek katılmışlardır.  Kastamonu Hilal-i Ahmer Kadınları Sakarya boylarında yaralanıp bu hastaneye getirilen askerleri ziyaret ederek onlara sigara, şeker ikram etmişlerdir.  Vatan için dövüşürken yaralanan subay ve er için arkasında böyle bir kadın ordusunun bulunduğunu bilmek kadar güçlü bir moral kaynağı olabilir mi?      Eşya piyangosundaki yamalı gömlek!     Yoksul bir kadın, eşya piyangosu için vereceği başka bir şeyi olmadığı için yamalı bir gömlek vermiştir.  Bunu verirken de utancından ağlamıştır.  Sergiyi düzenleyenler yamalı gömleği salonun başköşesine asmışlardır.  Üzerine iki satır bir yazı yazmışlar, diğer eşyalarda bağışlayanın adı bulunduğu halde bu yamalı gömleği veren kadının adı onu utandırmamak için yazılmamıştır.  Bu olay herkesi çok duygulandırmıştır.   Açıksöz gazetesi; bu bağışı, malı olup da vermeyenlere örnek göstermiştir.   “Asıl onlar ağlasın” diye yazmıştır…   Gelinliğini cepheye bağışlayan Hatice  Kurtuluş Savaşı'mız yıllarında kadınların gösterdiği özveriye gösterilen örneklerden biri de Kastamonulu gelin Hatice’nin herkesi duygulandıran davranışıdır.  Kastamonu’nun öncü kadınları kermesler yapıyor, rozet satıyor, gerektiğinde kapı kapı dolaşarak cephedeki askerler için kadınların verebilecekleri eşyaları alıyorlardı.  Boynundaki altınları, küpeleri, karyolasını, gömleğini bağışlayan kadınlar vardı. Bir kısmı da para veriyordu.   O tarihte bütün kuzey Afrika, Arap dünyası, Hindistan ve Güneydoğu Asya, bazı Avrupa ülkelerinin sömürgesiydi.  Türkiye ile savaşan İngiliz ve Fransız ordusunda bu sömürgelerden askerler de bulunuyordu.  Bunlardan bazıları, sömürgeci ordularını terk ederek Türk ordusunun saflarına katılıyordu.  Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Zonguldak Limanı Fransızların denetimi altına alındı.  Burada Fransız ordusunda askerlik yaparken mitralyözüyle birlikte Türkiye tarafına geçen, daha sonra Kastamonu’ya gelip yerleşen Mehmet adında Cezayirli bir genç vardı.   Mehmet, o tarihlerde Kastamonu postanesinde memurluk yapan Ziya Efendi’nin Hatice adındaki gelinlik kızına talip oldu.  10 lira maaşı olan Ziya Efendi, geleneğe uyarak kızı için bir gelinlik satın aldı.  Kastamonulu kadınlar neleri var neleri yoksa Yardım Komitesi’ne giderek cephe için bağışta bulunuyordu.  Zenginlik gibi cömertliğin de sınırı yoktu. Zira bir milletin inandığı dava uğruna gösteremeyeceği özverinin sınırı olmaz. Toplanan paralar kısa zamanda 20 bin lirayı buldu.  Bu paradan bir kısmı Elbistan’a, bir kısmı İzmir ve çevresi göçmenleri için Hilal-i Ahmer’e, geri kalanı da cephelerde açıkta savaşan Kuvayı Milliye kahramanlarına elbise ve çadır almak üzere Müdafaai Hukuk emrine verildi.   Hatice, böyle herkesin cephe için yardıma koştuğu bir dönemde bu pahalı gelinliği giymek istemedi.  Düğün günü gelinliğini alarak Yardım Komitesi’ne gitti. Gelinliğin satılarak parasının cephe ihtiyaçlarına harcanmasını istedi.   Bir genç kızın yıllardır düşlerinde gördüğü, yalnız bir kez giyeceği bu gelinliği almak istemediler.  Hatice:  — Arkadaşlarım Maraş’ta çıplak gezerken bu gelinlikler benim sırtıma geçmez, dedi ve ağladı.  Onu ikna edemediler.   Gelinlik pazara gönderilerek 30 liraya satıldı. Babası Ziya Bey’in maaşının 10 lira olduğu düşünülürse gelinliğin oldukça değerli olduğu anlaşılır.  Yardım komitesi, Hatice’ye bu paranın hiç değilse yarısını almasını önerdi.   O bunu da kabul etmedi. Paranın hepsini Hilal-i Ahmer’e bağışladı.   Sırtına bir basma entari geçirerek gelin oldu…   Çok araştırmacı gazeteci olmanıza gerek yok, Google’e girin öyle dramatik sahneler görürsünüz ki gözlerinizden yaş gelmezse bir doktora görünün derim.   İki gün önce ülkemizde meydana gelen deprem felaketiyle binlerce can kaybımız oldu acılarını yüreğimizde yaşadık, giden geri gelmez elbet ama bu dar günümüzde bu halkın bir araya gelme refleksini Ankara’da hangi makamda oturan siyasetçi olursa olsun iki elinin arasına başını alsın ve bir düşünsün, istediğiniz kadar bu halkı bölmeye, parçalamaya çalışın, istediğiniz kadar kutuplaştırın, dar günde bir araya gelme refleksini değil siz bütün dünya bir araya gelse, üzerinde istedikleri kadar araştırma yapsalar, içimize istedikleri kadar  ajan soksalar, bu birleşme refleksini çözemezler. Bunları yıllar önce denediler: Kurtuluş savaşında, sağ-sol fesatlıklarında, Maraş, Sıvas ,Çorum gibi illerimizde mezhep fitneleriyle, periyodik olarak yaptıkları askeri ve sivil darbelerde, FETÖ,ASALA,PKK gibi maşalarıyla denediler olmadı, başaramadılar, bilemediler ki söz konusu vatan olunca gerisi basit bir teferruattır, bilemediler ki bu halk dar günde bir araya geldiğinde feriştahını tanımaz, bilemediler ki bu halkın çimentosunda Türk var, Kürt var, Laz var, çerkez v.s. var, bilemediler ki söz konusu vatan olunca Müslüm, gayrimüslim diye bir toplum yok, tek toplum var o da: BİZ BUYUZ İŞTE!  Yazan: Mehmet Çelik