BİR GÜNLÜK MAHKUMİYETİN SİLİNEMEYECEK İZLERİ

Kapınızın önünde bir arabanız varsa ve siz onu hiç kullanmazsanız kesinlikle trafik kazası yapmazsınız, bu sizin iyi bir şoför olduğunuz anlamına gelmez, yada her gün kull...

Abone Ol

Kapınızın önünde bir arabanız varsa ve siz onu hiç kullanmazsanız kesinlikle trafik kazası yapmazsınız, bu sizin iyi bir şoför olduğunuz anlamına gelmez, yada her gün kullandığınız arabanızla yıllar geçtiği halde hiç kaza yapmadınız, bu, sizin iyi bir şoför olduğunuz anlamı taşısa da biraz da şansınız var demektir çünkü kazalar tek taraflı değildir, siz iyi bir sürücüsünüz ama karşınızdaki alkollü araç kullanmaktadır, bunda sizin her ne kadar kusurunuz yoksa da kazaya maruz kalıp ölebilirsiniz ve ya sakat kala birisiniz. İşte bizim ki de o misal yıllardır mühendislik yaparız, iyi veya kötü kriteri yapamayız ama bu mesleği yapan bir çok arkadaşım şu anda ya hapiste ya da bir bedel ödemiştir veya ödemeye devam ediyor, daha kötüsü bundan sonrada çok daha ağır bedel ödemeye hazır olsunlar derim çünkü, ülkemizde yasalar küçük sineklere adalet dağıtıyor, büyük sinekler delip geçiyor, kanun yapıcılar çalışma hayatındaki düzenlemelerinde daha çok işverenin korunması yönünde maddeler koymuşlar, yaşayarak gördüğüm bu , şunu da diyebilirsiniz: “kardeşim her kazada iş veren mahkemeye gidip hesap verecekse memlekette iş insanı kalmaz” bu da bir yaklaşım ama özellikle madencilik sektöründe tüm sorumluluk Maden Mühendisinde olmasına rağmen radikal karaları alan ve parayı özgürce kullanan ve kağıt üzerinde hiçbir sorumluluğu olmayan iş insanıdır, burada Maden Mühendisi günah keçisidir, bunu onlarca kez yaşayarak gördüm. Bütün bu anlatımlardan sonra 2013 tarihinde yaralanmalı bir iş kazasından hüküm giydim, on iki ay hapis ve para cezası ile ödüllendirildim. Yöntem: Bir günlüğüne Beycuma Ceza evine gitmek, akşama doğru tahliye olmak ve 12 ay denetimli olarak kolluk kuvvetlerine imza vermek. Buraya kadar her şey size normal gelebilir, önce bu işin sabahına dönelim: Yıllardır Zonguldak’ta yaşamam rağmen ve bu beldeyi bilmeme rağmen koskoca cezaevini o küçücük beldede bulmakta zorlandım, hiçbir yerde doğru dürüst bir yönlendirme tabelası yok, her neyse cezaevini bulduk, işlemleri yaptırdık, benimle birlikte Şizofren olduğunu ve komşusunu yaralamaktan ceza almış bir hasta kardeşimiz:

 “İlaçlarımı almayın ben şizofren hastasıyım” demesine rağmen görevli haklı olarak ilaçları vermedi çünkü ilaçların içeriğini anlayacak bir uzman değiller, kendi açılarında haklı olsalar bile benim açımdan durum hiç de iç açıcı değil, bir şizofrenle bir arada kalacağım. İçeride o bir günlük hapiste kocaman tecrübeler, hayal kırıklığı ve unutulmayacak dostluklar edindim.  Öğlen saatinde düzgün giyimli bir adam geldi ve rehberlik danışmanı olduğunu söyledi, orada bulunanları sırayla çağırdı bir şeyler sordu, sıra bana geldiğinde: -en ufak bir ekleme yapmıyorum- Adımı, soyadım sordu, neden burada olduğumu sordu, basit birkaç sorudan sonra: “Din eğitim almak istiyor musun?”  diye sorunca beynimden vurulmuşa döndüm, biz sarı öküzden sonra çok şey kaybetmiş olduğumuzu yaşayarak öğrendim. Ben de bu beyin yıkayan rehbere buradan soruyorum:

  1. Müslüman isem senin vereceğin din eğitimine ihtiyacım yok,
  2. Hristiyan isem papaz mı getireceksin?
  3. Yahudi isem Hahamı nerden bulacaksın?

4.Ateist isem hangi din eğitimini vereceksin. Sorular… Sorular…

 Keşke sarı öküzü vermeseydik.

  Yazan: Mehmet Çelik